JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales

Beklenmedik Bir Bahardı Çıktın Geldin
Okunma 3909
Yorumlar 0
Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
#1
3VXNpS.jpg

Beklenmedik Bir Bahardı Çıktın Geldin

Çıkagelmek çok kolay bir eylemdi.
Çıktın geldin.

Gelmeni beklemiş miydim, dilemiş miydim, özümde özünü duyumsamış mıydım; anımsayamıyorum…
En parlak gökyüzünü koymak isterdim avuçlarına ama dünyanın elleri kirleneli çok olmuş.
Maviliği olmayan bir cağda, mavi bir sevdaya sürükledin ömrümün yığınak altında kalan her anısını.
Oysa büyük bir palavraydı benim için aşk.
Öyle ya yapılması gereken o kadar çok dünyalık telaşım vardı ki, aşk dünyalık bir yaşanmışlık değildi bana kalırsa.

Beklenmedik bir bahardı, çıktın geldin.
Önce düşüncelerimde yer buldu düşüncelerin.
Öncelerin birde sonrası oluyordu ve buna yaşam diyordu,
“ Eee gördük geçirdik…” cümlesini kuracak kadar hayatta kalmış olanlar…
Sonrası mı; her gecen gün kördüğüm olan bir duygu fırtınası, mevsimlerin artık bahar olmayışı…

Daha sonrası, üşümüşlüğüm…
Daha da sonrası; uyuyup uyandığım gün devinimleri arasında
“Seni seviyorum!” cümlesinin “İyi geceler!” ile aynı anlamı taşımaya başladığı bir alışkanlığa dönüşmesi.
Üşümüşlüğüm…

Olasılık hesaplarını oldu olası sevmeyen zihnimde tüm olasılıkları sıralarken,
gidişinin hesaplarını yaparak zihnimde duyduğum kavurucu bir acı ile yaşamaya çalışmaktı;
aşkımıza, sana ve kendime ettiğim ilk ihanet…

Acaba bunu hesaplayabilir miydi matematik dehaları?
Beynimizin ne kadarı aşkı sorguluyor, aşkı kurguluyor
bizi karanlık bir kuyuya itip yankılanan kendi sesimizden korkmamızı sağlıyor?
Aklımızın hangi bölümü ile sever, aniden çıka gelir, aşka rehin ve rehineler alır
sonra hangi bıkkınlık ile terk ederdik o cennet bahçesini.
Ama aşkın matematikte bir karşılığı yoktu ve ben olasılıklar ile zihnimi bulandırıp aşkımıza ihanet ederken bile olasılık hesaplarını sevmiyordum.

Üstelik hangi sevdaya yakışırdı ki olasılıklar üzerine kurduğun beklentiler ile aşkı zehirlemek.
Yakışmadı.
Zehirlenmiş ruhumda kahredici bir yangın engel olamadığım bir şekilde karın boşluğundan tüm bedenime doğru yayıldı.
İnsan kendi sevdasının hırsızı olur mu?
Ben sevdamdan çaldım, sevdamızdan…

Bir bahar günü gelmişliğini unuttum.
Yaşanmışlığın griye boyadığı avuçlarıma mavi bir gök bıraktığını unuttum.
Ben artık bir sevdayı çalmış olmanın utancıyla nefes alıyorum.
Aşkımızdan, senden, kendimden utanıyorum.
Üşüyorum…

Ama bilesin ki, avuçlarıma armağan ettiğin mavi göğünü kirletmemek için ellerimi hiç açmadım.

Sen benim düşüncelerimde yer buldun önce.
Bu önemli bir eylemdir insan için.
Birinin düşüncelerine düşmek önemlidir vesselam.
İki insan arasına düşünce düşmeye görsün, düş sızmaya başlar iki insanın arasında.
Birinin düşlerine dahi sadakatle bağlı olmak…

Bu haz duygusuyla kaç insan nasiplenmiştir.
Ben sevdamızın ellerini hiç kirletmedim.
Belki aşkımızı zehirledim.
Belki üşüdüm.
İncindim de biraz; ama avuçlarıma armağan ettiğin maviliği içimde büyüyen bu zehirli aşka panzehir olsun diye hediye ettim.

Maviliği olmayan bir cağda, mavi bir sevdaya sürükledin ömrümün yığınak altında kalan her anısını.
Oysa büyük bir palavraydı benim için aşk.
Öyle ya yapılması gereken o kadar çok dünyalık telaşım vardı ki,
aşk dünyalık bir yaşanmışlık değildi bana kalırsa.
Ama yaşattın.
Matematik dehalarının hesaplayamadığı ise karın boşluğu ile kalp arasında ki o kısa yolun renginin değişebileceğiydi.
İşte şimdi içim kirletilmemiş bir gök mavisiydi…
Cevapla
Teşekkür Edenler:


Hızlı Menü:

Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi