JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales
JAMPS En las redes sociales

H.z. Muhammed (A.S.)
Okunma 6824
Yorumlar 2
Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
#2
Peygamberimiz Aleyhisselâm, Mescid'in inşaası bittikten sonra, bitişiğinde kendi ev halkı için Hâne-i Saadet adı verilen odalar yaptırdı. O zamana kadar Mekke'de bulunan ev halkını getirterek buralara yerleştirdi. Efendimiz o zaman Hazreti Şevde validemiz ile evli, Hazreti Ebû Bekir'in kızı Hazreti Aişe validemiz ile de nişanlı idi. Mescid ve hanei saadet yapıldıktan sonra Hazreti Aişe validemiz ile evlendi. Hicretten 7-8 ay sonra yapılan bu evlilik sırasında Hazreti Aişe validemiz 18 yaşında, zekâsı ve aile terbiyesi çok olgunlaşmış bir çağdaydı. Peygamberimiz Aleyhisselâm'dan öğrendikleriyle, hadis ve fıkıh ilmine çok büyük hizmetlerde bulunmuştur.

İlk Ezan, Namaz Rekatleri Ve Aşûrâ Orucu (H.-2)

Mescid'in bitmesinden sonra, müslümanlara namaz vakitlerini bildirmek için bir alâmete ihtiyaç oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm sahabileriyle çeşitli çareler konuştu. Çan çalmak, boru çalmak, ateş yakmak gibi fikirler, başka dinlerin alâmetlerine benzediği için kabul edilmedi. Sonra, görülen bir rüya üzerine bugünkü şekliyle Ezan sünnet kılındı. Aynı zamanda ilahî vahiy ile de bildirilen Ezan, çok kuvvetli bir sünnet oldu. Hazreti Bilal i Habeşî, gür sesiyle ezan okumaya başladı.

Hicretin birinci yılında namaz rekatlerinin sayısı da değişti. Mi'racda vitir ve akşam namazı farzı üç, yatsı, sabah, öğle ve ikindi namazlarının farzları ise ikişer rekat olarak emrolunmuş ve hicrete kadar böyle kılınmıştı. Ancak hicretten hemen sonra vitir ve akşam namazı farzı yine üç, sabah namazı farzı da iki rekat olarak kaldı, hazerde ve seferde değişmedi. Yatsı, öğle ve ikindi namazlarının farzları ise seferde yine iki olarak kaldı, hazerde ise dörder rekata yükseltildi.

Cuma namazının farzı, Ramazan ve Kurban namazları ise iki rekat olarak emrolundu. Peygamberimiz Aleyhisselâm Medine'ye gelince, sahabilerine Muharrem ayında Aşûrâ orucu tutulmasını da bildirdi.

Kâfirlerle Savaşa İzin Verilmesi (M. 623- H.2)

Mekke Kâfirleri, müslümanların günden güne kuvvet bulmasını çekemiyorlar, kendileri için büyüyen bir tehlike olarak görüyorlardı. Bu endişelerinden dolayı, Medine yahudileri ile müşriklerine gönderdikleri mektublarla kışkırtıcılıktan geri kalmıyorlardı. Bunun tesiri de kendini göstermiş, yahudiler ve yerli kâfirler düşmanlığa başlamışlardı. Bunlara müslüman gözüküp de kâfirlerle aynı düşmanlığı gizli ve sinsice yapan münafıklar eklenince, İslâm'ın düşmanları gittikçe işi azıtıyordu.

Kureyş kâfirleri kışkırtıcılıkta, hakaretti sözler yayarak dil ile yaptıkları düşmanlıklarına; bir de, Medine yakınlarına kadar sızarak mal ve can emniyetini bozmayı eklediler. Kâfirlerin bu baskınları karşısında, sayıları 1500'e ulaşan müslümanlar nöbet tutmaya başladılar. Kâfirlere karşı koymak istediler. Ancak ilahî emir henüz gelmediği için Peygamberimiz Aleyhisselâm izin vermiyordu.

Nihayet bir müddet sonra, önce İslâm şairlerine, kâfirlerin dil ile saldırılarına karşı koyma izni çıktı. Arkasından da müşriklerin kullandıkları silâhlarla karşılık vererek, mukaddes cihad emri geldi. Böylece müminlerin kendilerini savunması şeklinde başlayan küçük, büyük pek çok savaşlar oldu.

Seriyye ve Gazalar

Peygamberimiz Aleyhisselâmın hazır bulunduğu savaşlara "Gazâ" veya "Gazve", bulunmadıklarına ise "Seriyye" adı verilir. Gazaların sayısı 20'den fazla, seriyyelerin adedi ise 50'ye yakındır. Gazvelerin içinde en mühimleri Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber savaşlarıdır.

Seriyyeler, keşif kolları halinde düşmanın halini gözetlemek, ticaret kervanları üzerine giderek gözdağı vermek gibi vazifeler yapıyor, müslüman yiğitlerin kendilerini korumak, Allah yolunda vuruşmak için hazırlıklı olduklarını gösteriyordu. İlk seriyye bir beyaz bayrak bağlanarak Hazreti Hamza'nın kumandanlığında gönderilmiştir. Bedir savaşına kadar seriyyelere katılan askerler hep muhacir müminlerden meydana gelmiştir.

Serriyelerin hiç birinde kan dökülmek istenmemiştir. Ancak Hazreti Abdullah b. Cahş kumandanlığında yapılan seriyyede, çok nazik bir durum ortaya çıktığı için ilk defa Allah yolunda düşman öldürülmüş, esir ve ganimet alınmıştır. Fakat hadise haram aylardan Receb'e rastladığı ve Peygamberimiz Aleyhisselâm kan dökme emri vermediği için dedikodulara, üzüntülere yol açmıştır. Daha sonra gelen bir vahiy ile seriyye askerleri afvolunmuş, kâfirlerin yaptığı düşmanlığın daha ağır ve kötü olduğu bildirilmiştir.

Kıble'nin Kudüs'den Kabe'ye Çevrilmesi (M. 623- H.2)

Hicretin ikinci senesine kadar müminler Kudüs'deki Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılıyorlar, ibadet yapıyorlardı. Bu senede ise kıble Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a, Kabe'ye çevrildi. Bu husustaki vahiy geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselâm Seleme Oğulları yurdundaki mescidde öğle namazını kıldırıyordu. Farzın ikinci rekatinin rükûsunda vahyin gelmesiyle, Kudüs'den Kabe'ye doğru döndüler. Namazlarını bu halde tamamladılar. Onun için bu mescid, "İki Kıbleli Mescid" adını aldı.

Yahudiler ve Hıristiyanların da kıbleleri Kudüs olduğu için, daha önce müminlerin o tarafa doğru ibadet etmesinden memnun oluyorlardı. Zaten onların İslâm Dinine ısınmaları için, bir süre böyle devam etmişti. Kıblenin değişmesiyle gerek yahudiler, gerekse kâfirler çok dedikodu ve yaygara yaptılar.

Bedir Savaşı

Bedir Savaşı, İslâm'ın gelişinin 15'inci, hicretin ikinci, miladın 624'üncü yılında Medine'ye 80 millik mesafedeki Bedir köyünde meydana geldi. Kâfirlere karşı korunmak ve Allahü Teâlâ'nın dinini yaymak için verilen savaş izninden sonra yapılan ilk gazâ olan Bedir'in; tarihteki yeri çok büyük ve mühimdir.

Müslümanları Medine'de de rahat bırakmayan, tehdit mektublarıyla şehirde huzuru bozan, yakın yerlere kadar gelerek yağmacılıkla mal emniyetini sarsan Kureyş müşrikleri harbe hazırlanıyorlardı. Bunun için Ebû Süfyan idaresinde büyük bir ticaret kervanını Şam'a göndermişlerdi. Elde edilecek gelir ile silahlarını ve kuvvetlerini iyice arttırmak istiyorlardı.

Peygamberimiz Aleyhisselâm Ramazan ayı içerisinde, Kureyş kervanının halini anlamak ve hazırlık olmak için sahabileriyle beraber Medineden çıktı. İslâm Ordusunda ilk defa Medine'li ensâr da yer almıştı. Müslümanların bu hareketini haber alan Ebû Süfyan, kervanının korunması için Mekke'ye haber saldı. Mekke'de koparılan yaygara üzerine büyük bir kâfir ordusu yola çıkarıldı. Müminlerden önce gelerek Bedir'de su başını tuttular.

Peygamberimiz Aleyhisselâm bir savaş maksadıyla çıkmamıştı. Ancak Kureyşlilerin bu kötü niyetleri karşısında sahabileriyle görüştü. Onların fikirlerini, düşüncelerini öğrendi. Buraya kadar sokulmuş bulunan düşmana karşı konulmasında birleşildi. Sahabiler Fahri Kâinat Efendimize sonuna kadar bağlılıklarını bildirdiler.

Ebû Süfyan ticaret Kaafilesini sahilin kestirme yollarından geçirerek tehlikeli bölgeden uzaklaştırmıştı. Kervanı kurtardığını Kureyşlilere de bildirmişti. Ancak müslümanlarla savaşmak, onların birliğini dağıtmak için çoktan beri fırsat arayan müşrikler geri dönmediler. Sayı ve silah üstünlüklerine güvenerek müslümanları ortadan kaldırabileceklerini sandılar.

Tarafların Kuvvetleri

Kureyşliler saldırarak, müminler ise kendilerini koruyarak savaşa başlayacakları sırada kuvvet dengesi birbirinden hayli farklıydı. Ebû Cehil'in kumandası altındaki kâfirler, 100 atlı, 700 develi, geri kalanı yaya olmak üzere 950 kişiydi. Çoğu zırhlı ve ağır silahlarla donatılmıştı.

Müminler ise 3 atlı, 70 develi 313 yiğitti. Hayvanlara nöbetleşe biniyorlardı. Ancak Peygamberimiz Aleyhisselâmın kızı olan, zevcesi Hazreti Rukayye'nin ağır hastalığı sebebiyle Hazreti Osman gibi bir kaç sahabîye izin verilmişti.

Bedir'de, şimdiye kadar kan ve başka anlaşmazlıklar için çarpışan Arap kavmi, ilk defa din uğruna savaşıyordu. Bunun içindir ki, iki tarafın askerlerinden çoğu birbirlerinin en yakınıydı. Müslümanların sancağını Hazreti Mus'ab, kâfirlerin bayrağını kardeşi Ebû Aziz taşıyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâmın amcalarından Hazreti Hamza kendi yanında, diğer amcası Abbas düşman safındaydı. Yine damadlarından Hazreti Ali yanında iken; diğeri, Hazreti Zeyneb'in kocası Ebû Âs kâfirler arasındaydı. Hazreti Ebû Bekir'in oğullarından Hazreti Abdullah yanında, Abdurrahman ise karşısında bulunuyordu. Diğerlerinin yakınları da bunlar gibiydi.

Savaş Başlıyor (M. 13 Mart 623 - H. 17 Ramazan 2)

Hazırlıklardan sonra, iki ordu 17 Ramazan'a rastlayan Mîlâdî 13 Mart 624 Cuma günü sabahı karşı karşıya geldi. Peygamberimiz Aleyhisselâm müminlerin orucunu bozdurdu. Gece yağan yağmurla su ihtiyaçlarını da karşılamışlardı. Çünkü su kuyusu kâfirlerin elinde bulunuyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâm Allahü Teâlâ'ya dualarda bulunuyor, yalvarıyor, müminlere müjdeler veriyordu. Müslümanların da kendilerinden üç misli fazla düşman karşısında, maneviyatı artıyor, gayretleri çoğalıyordu.

Hazreti Abdullah b. Cahş seriyyesinde öldürülen Amr'ın kardeşi Âmir, bir ok atarak Hazreti Ömer'in âzadlı kölesi Hazreti Mihca'yı şehîd etti. İslâm yolunda savaşta, ilk düşen şehîd o oldu ve çarpışma da böylece başladı. İlk hücumu ve öldürmeyi kâfirler yapmış, müminler de karşılık vermek zorunda kalmış oluyorlardı. O zamanın âdetine göre, Kureyşliler ortaya üç kişi çıkardı. Müminlerden de Hazreti Hamza, Hazreti Ali ve Hazreti Ubeyde karşılık verdiler ve düşman kâfirleri yere serdiler. Artık savaş, iyice kızışmış, Kureyşliler korkunç bir saldırıya geçmişti. Müminler iman kuvvetiyle karşı koydular ve büyük bir azimle dayandılar. Sonunda Allahü Teâlâ'nın yardımına kavuştular.

Zafer Müslümanların

Savaşın sonunda kâfirler bozguna uğramış, galib gelenler Allah ve Rasûlüne inananların olmuştu. Aralarında Ebû Cehil gibi büyük kâfirlerin de olduğu 70 Kureyşli öldü, 70 kişi de esir düştü. Canını kurtArapilenler de ölülerine, mallarına bakmadan kaçtı. Müminler jse 14 şehîd verdi, bol ganimet aldı. Peygamberimiz Aleyhisselâm esirlere hoş davranılmasını emretti. Kâfirlerin ölüsünü ise bir çukura doldurttu. Haber Mekke'ye ulaşınca kimse inanamadı. Şehir halkı mateme büründü. Savaşa gelmeyen ve yerine paralı asker gönderen Ebû Leheb, bir hafta sonra kahrından öldü.

Müslümanlar büyük ve mühim bir zafere kavuştu. Ancak Peygamberimiz Aleyhisselâmın kızı Hazreti Rukayye'nin ölüm haberi gelmekle, sevinmeleri uzun sürmedi. Savaşta alınan ganimetler eşit şekilde sahabîlere dağıtıldı. İzinli olanların hakkı da verildi. Esirler ise kurtulup paraları ödettirilerek serbest bırakıldı. Kurtulma parasını bulamayan kâfirlere ise mühim bir hak tanındı. Ensâr çocuklarından onar kişiye okuma-yazma öğreterek kurtuldular. Bazıları ise hallerine göre karşılıksız salıverildi. Esirler hakkındaki bu güzel davranış, çoklarının îman etmesine yol açtı.

Zekât Ve Oruç Farz Kılınıyor (M. 623- H.2)

Hicretin ikinci senesinde mühim dinî hükümlerden bir kısmı daha emrolundu. Bunlar, oruç, fıtır sadakası, zekât, kurban, Ramazan ve Kurban bayramları namazlarıdır. Ramazan orucu, Bedir gazasından önce Şaban ayında farz kılındı. Ayrıca fıtır sadakası da emrolundu. Ramazan ve Kurban bayramları namazları ve bu bayram günlerindeki beş vakit namazdan sonra tekbir getirmek vâcib oldu. Zilhicce ayında kurban kesmek vacip zekât da, farz kılındı.

Kaynuka Yahudileriyle Savaş (M. 623- H.2)

Müslümanların Bedir zaferini kazanarak kuvvetlenmesi, yahudilerin hoşuna gitmedi. Kıskançlıkları iyice artarak huzursuzluk çıkardılar. Daha önce müminlerle yaptıkları andlaşmayı da bozdular. Kendilerine güvendikleri ve Kureyşlilerden üstün gördükleri için savaşa hazırlandılar. Bir yahudi kuyumcunun dükkanına gelen bir mümine kadının hakarete uğraması ile iş alevlendi. Hakaret eden yahudi ile mümine kadını korumaya gelen müslümanın öldürül mesiyle savaşa girilmiş oldu.

Hemen Kalelerine çekilen ve savaşa başlayan yahudiler, Peygamberimiz Aleyhisselâmın sulh tekliflerini reddettiler. Bunun üzerine kale kuşatıldı. 15 gün kuşatma altında kalan yahudilere, umdukları yardım gelmedi. Sonunda teslim olduklarını açıkladılar. O zamanın savaş kanunlarına göre, teslim olanlar öldürülebilirdi. Ancak münafıklardan araya girenler oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm fitnenin büyümemesi için ricaları kabul etti. 700 kişilik Kaynuka Oğulları yahudileri canlarını kurtarıp Suriye'ye sürgüne gittiler. Ele geçen ganimet askerlere dağıtıldı. Topraklar da ihtiyaç sahibi müminlere verildi.

Uhud Savaşı

Kureyş kâfirleri Bedir hezimetinden sonra, öc almak için bir yıl hazırlık yaptılar. Mekke'nin idarecisi de Ebû Süfyan olmuştu. Medine'yi basmak, müminlerden intikamlarını almak düşüncesiyle 3000 kişilik bir ordu hazırladılar. Orduda 700 zırhlı, 200 atlı ile 3000 deve bulunuyordu. Orduya, yakınlarının öcünün alınması için askerleri gayretlendirmek maksadıyla bazı Kureyş kadınları da katılmıştı. Ayrıca düşük ahlâklı kadınlar ile çalgı ve içki âlemeri ile ordunun rezilliği arttırılmıştı. Kısaca kâfirlerin gayretini arttırmak için her türlü çare düşünülmüştü. Ebû Süfyan'ın karısı Hind gibi kadınlar da, askerlerinin Bedir'deki gibi kaçmalarını önlemek için orduya katılmışlardı. Katılmalarını istemeyenlere karşı da bu fikirlerini açıkça söylüyorlardı.

Peygamberimiz Aleyhisselâmın Mekke'de bulunan amcası Abbas, Kureyşlilerin bu büyük hazırlığını özel olarak tuttuğu bir adamla gönderdiği mektubda yeğenine bildirdi. Peygamberimiz Aleyhisselâm ve dostlarının zarar görmesini istemiyordu. Peygamberimiz Aleyhisselâm gönderdiği keşif kolları ile, bu haberin doğruluğunu ayrıca öğrendi. Düşmanı karşılamak için hemen hazırlıkları başlattı.

İstişare

Peygamberimiz Aleyhisselâm sahabîlerini topladı ve nasıl hareket edeceklerini konuşmaya başladı. Kendisi gördüğü bir rüya üzerine şehirde kalarak düşmanı püskürtmek fikrinde olduğunu söyledi. Sahabîlerin bir kısmı da bu düşüncede olduklarını bildirdiler. ancak Bedir savaşma katılamayanlar, gençler ve yiğitler, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için Medine dışına çıkılmasını istediler. Bu fikirlerinin kabulü için de çok İsrarlı davrandılar. Peygamberimiz Aleyhisselâm bunun üzerine İslâm ordusu ile hazırlandı. Dışarıda savaşmak için İsrar edenler, Peygamber Aleyhisselâmın fikrine göre hareket etmenin daha iyi olacağını anladılar. Bu fikrin uygulanması için İsrarlarından vazgeçtiler. Ancak Peygamberimiz Aleyhisselâm, verilen karardan dönmesinin uygun olmadığını bildirdi.

Tarafların Kuvvetleri

Peygamberimiz Aleyhisselâm 1000 kişilik bir kuvvetle Cuma namazından sonra Medine'den çıktı. Yolda yahudilerden bir kısmı da savaşa katılmak istedi. Fakat Peygamberimiz Aleyhisselâm kabul etmedi. Yahudilerle dost olan münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selül, bazı bahaneler göstererek 300 adamıyla birlikte İslâm Ordusundan ayrıldı. Onların Medine'ye dönmesiyle müminler 700 kişi kaldı. Bunlardan 100'ü zırhlı, ikisi atlı idi.

İslâm Ordusu Uhud dağına vardığı zaman, düşman askerleri oraya yerleşmişti. Kâfirlere gözükmeden şafak vakti dağın eteklerine varıldı. Arkaları Uhud dağına gelerek Medine'ye karşı saf bağladılar. Düşmanın geriden saldırısını önlemek için 50 kişilik bir okçu bölüğü, dağın sol taraftaki boğazına yerleştirildi. Peygamberimiz Aleyhisselâm okçulara, savaşın sonucu ne olursa olsun, kendilerinden habersiz yerlerini terketmemelerini emretti.

Uhud Savaşı Başlıyor (M. 625 - H.4)

İslâmın 16'ncı, hicretin 3'üncü, miladın 625'inci yılının 25 Mart'ında, 11 Şevval Cumartesi günü Uhud gazası başlamış oldu. Mekkeli kadınların çalgıları arasında ortaya çıkan ve çarpışmak için adam isteyen kâfir askerleri Hazreti Hamza ve Hazreti Ali'nin kılıçları ile yere düştüler. Kureyşliler ölülerinin öcünü almak, putlarını korumak için var güçleriyle saldırıyor, onların üçte birinden daha az müminler ise Allah yolunda, O'nun hak dâvası uğrunda karşı koyuyorlardı. Savaş kısa zamanda kızışmış, imanlı İslâm askerleri düşmanın merkezine kadar ilerlemişti. Onların kılıç darbeleri altında hemen 20 kâfir ölmüş, düşen bayraklarını kaldıracak kimse bulunamaz olmuştu.

Okçular Tembihe Uymuyor

Çok geçmeden Kureyş ordusu bozulmuş, kadınlar panik içerisinde dağa kaçışmaya, bağırışmaya başlamışlardı. Müminlerin bir kısmı kaçan düşmanı kovalamaya çalışırken, diğer bir kısmı ise savaş zaferimizle bitti, diyerek ganimet toplamaya başlamıştı. Ganimetler pek çok olduğundan düşmanı sonuna kadar kovalama işini bıraktılar, ele geçen büyük bir fırsatı tam değerlendiremediler. Ayneyn adındaki boğaza yerleştirilmiş bulunan okçular da savaşın, kendilerinin zaferiyle bittiğini söyleyerek ganimet toplamaya koştular. Kumandanları Hazreti Abdullah b. Cübeyr'in, hiç bir halde buradan ayrılmamakla emrolunduklarına dair gösterdiği çabalar bir sonuç vermedi. Boğazda kumandanla beraber sekiz okçu kalıverdi.

Kureyş kumandanlarından Halid b. Velid, bu fırsatı çok kollamış fakat ele geçirememişti. Okçuların dağıldığını görünce, 250 kişilik süvari birliği ile boğaza daldı. Kalan okçuları şehîd ettikten sonra, ganimet toplamaya dalan mümin askerleri arkadan sardı. Diğer taraftan da dağılan Kureyş askerleri toplanıp saldırmaya başladı. Müslümanlar iki taraftan da kıskaca alınmıştı. Müminler aralarındaki parolayı bile unutmuşlar, birbirlerine girmişlerdi. Bu şaşkınlık içerisinde savaşı kazanmışken kaybeder hale düştüler. Dağlardan inen Kureyş kadınları tekrar kâfirleri çalgılar ve şarkılar ile coştumaya çalışıyorlardı. İslâm Ordusu pek sıkışık bir halde kaldı. Kendilerini toparlamaya çalıştılarsa da, Kureyşliler üstünlüğü ele geçirmişti. Bazı sahabîler Kureyş'in amansız saldırılarına, yer yer mukavamet gösteriyorlar ise de, umumî gidiş kâfirlerin lehine idi.

Mübarek Dişi kırılıyor

Kureyş askerleri bu fırsattan faydalanarak Peygamberimiz Aleyhisselâmı öldürmeyi gözetliyordu. Sahabîlerden Hazreti Mus'ab'ı, Efendimiz (A.S) sanarak şehîd etmişler ve bunu bağırarak savaş meydanına duyurmuşlardı. Peygamberimiz Aleyhisselâmın öldürüldüğüne dair yayılan bu yanlış haber de, müslümanların moralini iyice bozdu. Halbuki, dağın tepesinde bir avuç müslüman Peygamberimiz Aleyhisselâmın etrafını sarmışlar, O'na bir zarar gelmemesi için canlarını veriyorlardı. Bu arada Peygamberimizin mübarek dişi kırılmış, yanağı yarılmış, bazı yaralar almıştı.

Ebû Süfyan, Peygamberimiz Aleyhisselâmın bulunduğu tepenin altına gelerek oradakilere seslendi. Peygamberimiz Aleyhisselâmın, Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer'in sağ olup olmadıklarım öğrenmek istedi. Fakat Peygamberimizin emriyle cevap verilmedi. Ebû Süfyan'ın "Demek ki, bunların hepsi ölmüş!" demesine dayanamayan Hazreti Ömer, "Hayır! Sorduklarının hepsi de sağ!" cevabını verdi. Ebû Süfyan: "Savaş nöbetledir. Bugün biz Bedir'in öcünü aldık!" diye övünmek istedi. Hazreti Ömer de "Fakat bizim ölülerimiz Cennette, sizinkiler Cehennemde!" diye haykırdı.

Müşrikler, müminlere karşı sağladıkları üstünlükten faydalanıp savunmasız kalan Medine'ye giremediler. Çünkü Allahü Teâlâ'nın onlara verdiği korkuyla, müminlerden tek bir esir bile alamadan Mekke'nin yolunu tuttular. Yolda akılları başlarına geldi ve tekrar saldırmayı düşündüler. Fakat Peygamberimiz Aleyhisselâm da böyle bir tehlikeyi düşündü. Sahabîlerden bir birlik meydana getirdi. Başlarına geçerek düşmanı takibe çıktı. Medine'den sekiz kilometrelik mesafedeki Hamrâulesed denilen yere kadar gidildi. Üç gece hiç sönmeyen kalabalık ateş yaktırdı. Müslümanlara kuvvet geldiğini sanan kâfirler korktular. Tekrar saldırmaya cesaret edemeden yollarına devam ettiler. Halbuki müminlerin sayısı 75 kişilik bir kuvvetti.

Uhud savaşı böylece üç safha geçirmiş oldu. Müminler galib iken mağlûb,, mağlûb iken düşmanı takible tekrar galib hale geldi. Mağlûb duruma düşmeleri, Peygamberimiz Aleyhisselâmın iki emrinde gösterdikleri gevşeklikten, galib hale gelmeleri ise tekrar O'nun sözlerine tam yapışmakla mümkün oldu.

Uhud Savaşı'na bazı mümin kadınlar da katılmışlar, yaralıların yarasını sarmak, askerlere su dağıtmak gibi vazifeler yapmışlardır. Kureyşli kadınlar ise kâfirleri eğlendirmek, kaçmalarını önlemek, öçlerini alabilmek için katılmışlardı. Bu arada savaş meydanındaki şehîdlerin burunlarını, kulaklarını kesmek gibi vahşîce, insanlığa sığmayan alçaklıklarda bulunmuşlardır. Uhud'da kâfirler 20 ila 30 arasında ölü verirken, müminlerden 70 kişi şehîd düştü. Bunlar arasında Peygamberimiz Aleyhisselâmın amcası Hazreti Hamza da vardı.

İrşad Heyetleri İhanete Uğruyor (M. 625- H.4)

Uhud savaşının sonucu, müşrikleri, yahudileri ve onlara destek olan kabileleri şımartmıştı. Müminler ise, gelecek tehlikelere karşı çok tedbirli davranıyorlardı. Diğer taraftan ise, çıkarılan seriyyelerle düşmanlara karşı hazır olduklarını gösteriyorlardı. Fakat düşmanlar başka aldatıcı yollara başvurdular. Müslümanları böyle kalleşçe avlamak istediler. Hicretin dördüncü yılında, irşad için istenen müminler ihanete uğradılar.

Raci' Vak'ası

Medine yakınındaki kabilelerden ikisi, Fahri Kâinat Efendimize gelerek kendilerine İslâm dinini öğretecek kılavuzlar göndermesini istediler. Efendimiz (A.S) de Kur'ân öğretip din bilgilerini anlatmak üzere, 10 kişilik bir irşad heyetini onlarla gönderdi. Fakat Kaafile Raci' denen yere varınca müminler, 20 kişilik bir çete tarafından sarıldı. İhanete uğradıklarını anlayan irşad heyeti, dağa sığınarak kendilerini savundular. Sekizi şehîd edildi, ikisi ise canlarına zarar gelmemek üzere teslim alındı. Fakat onlar da Mekke müşriklerine satıldı. Kureyşliler, bu iki mümini Bedir'de ölenlere karşılık idam ettiler. Canlarının bağışlanması için dinlerinden dönmeleri peygamberlerini kötülemeleri teklifini ise şiddetle reddedip .şehîdlik rütbesine kavuştular.

Bi'ri Maune Faciası

Yine aynı sene içinde Necid şeyhi Ebû Berâ, Peygamberimiz Aleyhisselâmdan din öğretmeleri için bir heyet istedi. Peygamberimiz Aleyhisselâmın güvenememesi üzerine, kendisine teminat verdi. Bunun üzerine Suffa eshabından 70 kişi gönderildi. Kendilerine, Ebû Berâ'nın yeğenine yazılan bir de mektub verildi. Ebû Berâ'nın iyi niyetine rağmen, yeğeni başka adamlar toplayarak, mektubu bile okumadan müminlere baskın yaptı. "Bi'r-i Mâune = Mâune Kuyusu" mahallinde irşad heyetini kılıçtan geçirtti. İçlerinden sadece biri sağ olarak kurtuldu. Medine'ye gelerek acı haberi ulaştırdı. Peygamberimiz Aleyhisselâm ve sahabîleri çok elem içinde kaldılar. Peygamberimiz Aleyhisselâm bir ay müddetle, namazdan sonra bu zalimlere beddua etti. Müminler göz yaşı dökerken, münafıklar, yahudiler bu işe çok sevindiler. Bu hadise, Bi'r-i Mâune Faciası adıyla anılır.

Benî Nadir Gazası

Uhud Savaşından altı ay sonra Benî Nadir yahudileri ile gazâ yapıldı. Medine'nin Kuba köyü yakınlarında yaşayan Nadir Oğulları yahudileri, Kureyşlilerin tahriklerine kapıldılar. Uhud Savaşının sonucunu İslâm aleyhine kullanmak istediler. Peygamberimiz Aleyhisselâmla yaptıkları andlaşmayı bozdular. Diyet borçlarını ödemeleri için bazı sahabîleriyle beraber yurdlarına gelen Fahri Kâinat Efendimize suikast yapıp kalleşçe öldürmeye bile kalkıştılar. Onların kötü niyetini anlayarak oradan ayrılan Peygamberimiz Aleyhisselâm, ya andlaşmayı yenilemelerini veya 10 gün içinde Medine'yi terketmelerini bildirdi.

Yahudiler Medine'den ayrılmaya hazırlanırken, münafıkların reisi Abdullah b. Ubey b. Selül gizlice haber gönderdi. Kendilerinin ve diğer yahudi kabilelerinin yardım edeceklerini vaadederek direnmelerini istedi. Nadir Oğulları bir yıllık yiyeceklerini doldurup çok sağlam gördükleri kalelerine çekildiler. Müslümanlar kaleyi kuşattılar. Kuşatma ve savaş 20 gün kadar sürdü. Vaadedilen yardım gelmeyince, yahudiler aman diledi. Bunun üzerine mallarını alarak gitmelerine izin verildi. Yahudiler düğün alayı gibi şenliklerle Medine'den ayrıldılar. Silahları ve toprakları müminlere kaldı. Peygamberimiz Aleyhisselâm toprakları muhacirlere ve ensârdan fakir olan iki mümine dağıttı. Yahudilerin böylece Medine'den çıkarılması Peygamberimiz Aleyhisselâmın tesirini arttırdı.

Hendek Savaşı(M. 627- H.6)
Medine'den sürülen Kaynuka ve Nadir Oğulları Yahudileri, İslama karşı olan kinlerini arttırmışlar, öc almak hevesine kapılmışlardı. Bunun için sığındıkları yerlerde hazırlıklar yaptılar. Mekke'ye giderek Kureyşlilerle beraber Islama karşı anlaştılar. İslâm düşmanlığını körüklemek için puta tapmanın Allahü Teâlâ'ya ibadet etmekten üstün olduğu sapıklığını bile söylemekten çekinmediler. Kendileri kitap sahibi olduklarını bilip putperestliğe karşı durdukları halde, İslâm düşmanlığı için böyle alçaklığa düştüler.. Müslümanlarla savaş için kâfirlere büyük yardım ve vaadde bulundular.

Hendek Aşılamıyor

Ebû Süfyan kumandasında 10 bin kişilik bir ordu hazırlayan müşrikler, hicretin altıncı milâdın 627'nci yılında Medine üzerine yürüdüler. Peygamberimiz Aleyhisselâm sahabileriyle görüştü. Medine'de kalarak düşmanı karşılamak kararını aldı. Üç bin kişilik bir İslâm Ordusu hazırlandı. Ancak düşman çok kalabalık ve hazırlıklı olduğu için başka tedbirler araştırıldı. Sahabilerden İranlı Hazreti Selman'ın fikri üzerine, şehrin etrafına hendekler kazıldı. Bu kazı işleri çok güç oldu. Peygamberimiz Aleyhisselâm çalışmalar sırasında büyük müjdeler verdi. Kureyş'in topladığı ordu, Medine'ye gelince, gördükleri hendek karşısında şaşırıp kaldı. Çünkü Arabistan'da şimdiye kadar böyle bir savaş tekniği görülmemişti. Bu hâl onların moralini bozdu. Karargâhlarını kurup beklemeğe başladılar. Hendeği geçemedikleri için karşılıklı ok ve taş atmalarla kuşatma 20 güne yakın sürdü. Şehirde açlık ve kıtlık müslümanları güç durumda bıraktı. Bu arada Kaynuka ve Nadir Oğulları Yahudileri, müslümanlarla andlaşma halinde olan Kurayza Oğulları Yahudilerini de kandırdı. Kuvvet çok büyük olduğu için, müslümanların işi bitirilecek gözüyle bakılıyordu. Müminler bu ihanet ile iki düşman arasında sıkışıp kaldı.

O sırada Gatafan kabilesi büyüklerinden Nuaym, gizlice müslüman oldu. Bu nazik devrede iyi bir hizmet yapmak istedi. Kureyşliler ve yahudiler arasındaki birliği hile ile bozdu. Bu arada Allahü Teâlâ'nın lütfuyla çıkan bir fırtına her tarafı alt üst etti, soğuk ve yağmur da bastırınca müşrikler barınacak yer bulamadı.. Yahudiler ise kalelerine çekildi. Moralleri iyice bozulan Kureyş ordusu da çareyi çekilmekte buldu. Müslümanlar en sıkışık bir halde, umulmadık şekilde kurtuluşa erdi. Çekilen düşman askerlerinden pek çok mal ve yiyecek kaldı. Açlık ve kıtlık da giderilmiş oldu.

"Hendek" veya bir çok hiziplerden, kabilelerden asker toplandığı için "Ahzab Gazası" adı verilen bu savaşta müminlerden 5 kişi şehîd düştü. Kâfirlerden ise 4 kişi öldü. Hendeğin dar bir yerinden atlayan Arap yarımadasının çok ünlü pehlivan savaşçısı Amr b. Abdivüdd, Hazreti Ali'nin yiğitçe ve kurnazca karşı koymasıyla can verdi. Savaşın en sıkışık bir gününde müminler namazlarını hiç kılamamışlar, gece kazâ etmişlerdi. Bu gazadan sonra Peygamberimiz Aleyhisselâm, Kureyş'in artık saldıramayacağını, nöbetin kendilerine geldiğini müjdeledi.

Kurayza Yahudilerinin Cezalandırılması

Hendek gazasının en nazik devresinde ahidlerini, andlaşmalarını bozan ve vatanlarına ihanet eden Kurayza Oğulları yahudileri kalelerine çekilmişlerdi. Peygamberimiz Aleyhisselâm, müminlere silâhlarını çıkarmadan onların üzerine hareket emrini verdi. İhanetin cezası geciktirilmeden verilmesi için ilâhî ilham gelmişti. Eğer bu hainlik cezasız kalırsa, müslümanlar için tehlike devam edecekti.

Yahudiler, müslümanları görünce 900 kişilik kuvvetleriyle karşı koydular. Kalenin kuşatılması ile süren savaş, 25 gün sonra yahudilerin teslim olmasıyla bitti. Yahudiler kendileri için verilecek karar hakkında, dostları olan Evs kabilesinin reisi Hazreti Sa'da b. Muaz'ın hakemliğini istediler. O da yahudilerin arzusu üzerine Musa Aleyhisselâm şeriatı ve Tevrat'a göre hüküm verdi. Yahudiler hükmün Tevrat'a uygun olduğunu kabul ettiler. Buna göre, eli silâh tutan erkeklerden 400 kişi idam edildi, kadınlar ve çocuklar esir sayıldı, mallar ise ganimet olarak alındı.

Müreysî Gazası ve Teyemmüm (M. 627- H.6)

Medine'ye 9 günlük mesafede yerleşen Mustalık Oğulları kabilesi, müslümanlarla iyi geçiniyorlardı. Ancak Kureyşlilerin tahriklerine kapıldılar. Medine'ye saldırmak ve Peygamberimiz Aleyhisselâmı öldürmek sarhoşluğuna düştüler. Böylece Kureyşlilerin yapamadığını başarmak ve müşrikler içinde itibarlı hale gelmek istediler. Peygamberimiz Aleyhisselâm 1000 kişilik bir kuvvetle, bunların üzerine yürüdü. Müminlerin üzerlerine geldiğini gören düşman korktu. Bir kısmı kaçtı, bir kısmı savaştı.

Hicretin altıncı, milâdın 627'nci yılı Aralık ayında Müreysi denilen su başındaki savaşta, düşman kısa zamanda hezimete uğratıldı. Müminler bir şehîd verdi. Düşman ise 10 ölü ile 700 esir, binlerce hayvanlık ganimet bıraktı. Kabile reisi Haris'in kızı Cüveyriyye de esirler arasındaydı. Babası, onun asaletinden dolayı cariye olamayacağını ileri sürdü. Cüveyriyye ise Peygamberimiz Aleyhisselâmın yanında kalmak istediğini bildirdi. Peygamberimizin kurtuluş parasını vermesiyle serbest kaldı. Kendi isteği ile Peygamberimiz Aleyhisselâm ile evlendi. Sahabiler de müminlerin validesinin yakınlarını esir tutmaktan kaçındılar, hepsini serbest bıraktılar.

Müreysî veya Benî Mustalık gazvesi adıyla anılan bu savaştan dönerken, müminlerin validesi Hazreti Âişe iftiraya uğradı. Emânet olarak takındığı bir gerdanlığı düşürmüş ve onu ararken Ka-afileden geri kalmıştı. Kendisine rastlayan bir mümin, onu devesine alarak Kaafileye yetiştirdi. Ordudaki münafıklar bunu dillerine doladılar. İfk (iftira) dedjkoduları ile bütün müminleri üzüntüye soktular. Ancak Hazreti Âişe'nin iftiradan uzak ve temiz olduğuna dair âyetler indi. ^Peygamberimiz Aleyhisselâm ve müslümanlar rahatladı. Hazreti Âişe'nin gerdanlığının aranması sebebiyle İslâm Ordusu beklemiş ve su sıkıntısı çekilmişti. Namazlarını kılmak için abdest alacak su bulamadılar. Sahabiler telâşa kapıldı. Hazreti Ebû Bekir, buna yol açtığı için kızına çok kızdı. Ancak teyemmüm emri geldi, bütün müminler sevindi. Toprakla teyemmüm edip temizlenerek namazlarını kıldılar. Böyle bir kolaylığa sebep oldukları için Hazreti Ebû Bekir ailesini kutladılar. Gerdanlığın kaybolmasının hikmeti de meydana çıkmış oldu.

Kabeyi Ziyaret İçin Yola Çıkış

Hicretin altıncı yılının Zilkade ayında Peygamberimiz Aleyhisselâm 1500 eshabıyla Kabe'yi ziyaret için yola çıktı. Niyetleri sadece ziyaret ve tavaf olduğundan yanlarına, yalnız âdet üzere yolcu silâhı olan kılıç almışlardı. Bununla Kureyşlilere de savaşmak için gelmediklerini göstermek istiyorlardı. Eğer Kureyşliler de sulh niyetiyle gelişe anlayış gösterirse, İslâm Dini daha iyi yayılma imkânı bulacaktı. Çünkü bazı kabileler, arzu ettikleri halde, Kureyşlilerin savaş haline bakarak müminlere yaklaşmaktan çekiniyorlar, İslâm Dini ile şereflenemiyorlardı.

Müslümanlar, ihramlarına bürünmüş, kurbanlık develerini yanlarına almış oldukları halde, Mekke'ye bir günlük mesafedeki Hudeybiye Kuyusunun adını taşıyan köye kadar geldiler. Haber Mekke'ye ulaştığı zaman, kâfirler telâşa kapıldılar. Ne olursa olsun müslümanları Mekke'ye sokmamaya karar verdiler. Müslümanların niyetini tam öğrenebilmek için elçi gönderdiler. Ancak kendi elçilerinin Fahri Kâinat Efendimize gösterilen itaat ve hürmeti anlatmasından hoşlanmadılar. Peygamberimiz Aleyhisselâm Kureyşlilere hacdan başka bir maksat için gelmediklerini anlatabilmek için, müminlere baskın için gelen ve esir alınan müşrikleri de serbest bıraktırdı. Gönderdiği bir keşif kolu ile de müşriklerin durumunun ne olduğunu öğrendi.

Peygamberimiz Aleyhisselâm, kendi elçilerine güvenmeyen, araya girenlerin sözlerine bakmayan Kureyşlilere, savaş niyetinde olmadıklarını bildirmek için Hazreti Osman'ı elçi gönderdi. Kureyşliler Mekke'de bir çok yakını olmasına rağmen, Hazreti Osman'ı göz hapsine aldılar. Onun Kabe'yi tavaf için geldiklerine dair sözlerine aldırış etmediler. Ancak kendisinin tavafına izin verdiler. Hazreti Osman ise, Peygamberimiz Aleyhisselâm olmadan Kabe'yi ziyaret edemeyeceğini bildirdi. Hazreti Osman'ın gelmemesi üzerine müminler endişeye düştü. Hatta Mekkeliler tarafından öldürüldüğü haberi çıkarıldı. Vaziyet çok nazik bir devreye girdi. Sahabiler Peygamberimiz Aleyhisselâmm etrafında toplandılar. Bir ağacın altında, Peygamber elçisini öldürenlerle savaşmak, Peygamberimizin emirlerine sonuna kadar uymak üzere biat ettiler, söz verdiler. Onun için bu ahde, Rıdvan Biati denilir. Müminlerin sayısı ve silâhı zayıftı, fakat imânları kuvvetliydi. Onun için bu biatin tarihteki yeri çok mühimdir.

Müslümanların bu kararlı hazırlığı duyulunca, Kureyşliler telâşa kapıldı. Çünkü ileri gelenler, savaşların kendileri için iyi sonuç vermediğini anlamıştı. Üstelik sulh içinde olurlarsa, Şam ticaret yolunda serbestçe gidip gelebileceklerini düşünüyorlardı. Hemen Hazreti Osman'ı serbest bıraktılar. Andlaşma yapmak üzere de elçiler gönderdiler. Hazreti Osman'ın sağ olarak dönmesiyle müminler rahatladılar.

Hudeybiye Andlaşması (M. 628-H.?)

Peygamberimiz Aleyhisselâm sulhun daha iyi ofacağını ve Mekke'de gizlice imân edenleri düşünerek elçilerle andlaşmayı kabul etti. andlaşma görünüşte müminlerin aleyhine gibiydi. Çünkü kâbe ziyaretinin ertesi seneye kalması, imân eden Mekkelilerin Medine'ye alınmaması, gelirlerse geri verilmesi gibi ağır hükümler vardı. 10 sene için imzalanan bu andlaşma, müminlere çok ağır geldi. Peygamberimiz Aleyhisselâm, kendilerini Fetih Sûresi'nin gelişiyle, zaferin yakın olduğunu müjdeledi. 13 Mart 628 yılında imzalanan andlaşma sırasında, Hudeybiye'de 20 gün kalındıktan sonra dönüldü.

Hudeybiye'de müminlere ağır gelen maddelerin hikmeti kısa zamanda anlaşıldı. O maddeler, kâfirlerin kendi isteğiyle andlaşma-dan çıkarıldı. Çünkü andlaşma hükümlerince, Medine'ye gelemeyen ve barınamayan müslümanlar Şam yolu üzerinde toplandı. 300 kişilik bir mücahid birliği kurarak Mekke kervanları için korkulu rüya oldular. Kâfirler bu tehlike karşısında ricalarla bu hükmü kaldırttılar. Müminlerin Medine'ye serbestçe gelmesi, Arap kabilelerinden dileyenlerin müminlerle birlik olmasıyla İslâmiyet iyice yayıldı ve kuvvetlendi.

Hayber'in Fethi (M. 628- H.7)

Müminler, Hudeybiye andlaşmasına kadar hep Mekke'li düşmanlarla uğramışlar, Şam tarafındakilere karşılık verememişlerdi. Halbuki Hayber'de toplanan yahudilerin zararı hayli büyüktü. Çünkü Medine'den kovulmalarının acısını unutmamışlar, her fırsatta İslâm aleyhinde çalışmaktan geri kalmıyorlardı. Hayber bereketli ve zengin bir yer olduğu için maddî kuvvetleri yerindeydi. Elde ettikleri büyük gelirleri, müminlere zarar vermek için kullanıyorlardı. Nitekim Hendek savaşı bunların maddî destekleriyle olmuş, müşriklerle beraber hareket ederek müminlere ihanetten çekinmemişlerdi.

Peygamberimiz Aleyhisselâm Mekke'lilerden sonra Hayber yahudileri ile de sulh yapıp İslâmın yayılmasını istiyordu. Bunun için elçiler gönderdi. Ancak yahudiler bazı müşrik kabilelerle de dost oldukları için sulhu kabul etmediler. Müşrik dostları ile beraber müslümanları yeneceklerini sandılar. Bunun üzerine, İslâm aleyhinde devamlı olarak kaynayan fitne ve fesad ocağını söndürmek için karar verildi. 2000 kişilik mücahid ordusu dört günlük mesafedeki Hayber kalelerine dayandı. Yahudiler Peygamberimiz Aleyhisselâmm yeniden yaptığı sulh teklifini yine reddettiler. Bunun üzerine kale kuşatıldı ve şiddetli çarpışmalar başladı.

Yahudilere yardım gelecek yerleri müminler kestiği için, kaledekilerin ümitleri suya düştü. 10 gün boyunca çok çetin bir savaş oldu. Kaleler birer birer düşmeye başladı. Hazreti Ali bu savaşta çok üstün kahramanlıklar gösterdi. Yahudilerin düşmeyen kalesi Kamus'un kumandanı meşhur ve cesur pehlivan Mahrab'ı yere serdi. Müminlere meydan okuyan bu korkunç kumandanın ölmesiyle yahudiler paniğe kapıldı. Hazreti Ali Efendimiz bir keramet olarak kale kapısını koparıp kalkan olarak kullandı. Kamus kalesini alan kumandan oldu. Böylece Hayber Fatihi unvanı verildi.

Milâdî 628 yılının Mayıs ayında yapılan bu savaşta yahudiler 93 ölü ile teslim oldular. Müminler ise 15 şehîd verdiler. Hayber'in topraklarını çalıştıracak insanlara ihtiyaç vardı. Onun için yahudiler burada yarı hisse ile çalışmak üzere bırakıldı. Ancak onlar, Peygamberimiz Aleyhisselâmı bir yemek sırasında zehirlemeye kalkıştılar. Yine de afvolundular.

Peygamberimiz Aleyhisselâm, Hayber'den dönerken Fedek yahudilerini de aynı şartlarla topraklarında bıraktı. Vâdilkurâ mahiyesi yahudileri karşı koymak istediyse de, burası fethedildi. Topraklarında yarı hisse ile çalışmaları kabul edildi.

Mekkelilerle andlaşma yapılıp Hayber yahudilerinin de zararsız hale getirilmesiyle Medine'nin iki tarafı da açılmış oldu. Arap kabileleri birer birer gelip imân etmeye başladı. Böylece İslâm Dini, Şam diyarından Yemen'e kadar bütün Arap yarımadasında kök saldı. Bu gelişmelerin hepsi Hudeybiye andlaşmasından sonra olmuştu. Vaktiyle andlaşmayı müslümanların zararına görenler, bu fetihler sonunda fikirlerinde yanıldıklarını anladılar ve pişman oldular.
Cevapla
Teşekkür Edenler:


Bu Konudaki Yorumlar
H.z. Muhammed (A.S.) - ErdogmusNet - 06-04-2014, Saat: 11:19
RE: H.z. Muhammed (A.S.) - ErdogmusNet - 06-04-2014, Saat: 11:34
RE: H.z. Muhammed (A.S.) - ErdogmusNet - 06-04-2014, Saat: 11:35

Hızlı Menü:

Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi