ERDOĞMUŞ KÖYÜ


    Lüks hayat denince aklıma dünyevileşmek, maddi tatminsizlik, israf ve mutsuz insan toplulukları geliyor.
     Çağımız hızla tüketim toplumu haline geldiği şu günlerde birçok ailenin ahlaki değerleri ters yüz olmuş, birçok aile yaşadıkları tatminsizlik ve lüks tutkuları yüzünden dağılma noktasına gelmişlerdir. Lüks tutkunu birçok genç kızımız, evlerinden kaçarak, zengin ve gösterişli bir hayat sürmek amacıyla büyük bir keşmekeşin içine girmektedirler. Daha sonra umdukları o şatafatlı hayatı bulamayınca büyük bir hayal kırıklığıyla geçmişteki hayatlarına dönmek zorunda kalmaktadırlar. Bunda tv kanallarımızda oynayan zengin ve lüks hayatı özendiren diziler ve sanatçıların hayatlarının önümüze getirildiği magazin programlarının katkısını görmezden gelemeyiz. Bir özenti toplumu haline geldiğimiz şu dönemde artık hiçbir şey bizi tatmin etmemeye başladı ve bu tatminsizliğimiz yüzünden maalesef birbirimizle maddi bir yarış haline girdik. Sadeliğin ölçü olarak alınmadığı bir toplumda israf artar, maneviyat bozulur, gösteriş ve lüks tutkusu ön plana çıkar. Yüce dinimiz İslamiyet insanların sade , gösteriş ve riyadan uzak bir yaşam sürmesini emretmiştir. Artık günümüz toplumunda modern hayat bize hedef olarak hep tüketimi ve israfı güzel gösterip, ihtiyaçlarımızın farkına varamamamıza sebep olmaktadır. Modernleşme adına yaptığımız gereksiz harcamaların ve lüksün, sade ve mütevazi hayat yaşayan gerçek olgunluğa ve kemale ermiş olan çevremizdeki dostlarımızla aramızda bir uçurum oluşturduğunun farkına varamıyoruz. Evimize gelen arkadaşlarımızı samimiyetimiz ve dostluğumuzla değil lüks koltuklarımız, gösterişli avizelerimiz ve sadelikten uzak şatafatlı hayatlarımızla karşılıyoruz. Sadelik hayatımızdan çıkınca samimiyetimizin masumiyetimizin kaybolduğunu göremiyoruz. Evlerimiz “el ne der” kaygısıyla gerekli gereksiz  aldığımız eşyalarla dolup taşıyor, bir süre sonra bu eşyaları atacak yer aramaya başlıyoruz. Halbuki gereğinden fazla alış-veriş ve israf yerine tutumlu olmayı hayat tarzı haline getirsek hem bütçemizi sarsmamış hem de sade ve samimi bir yaşam tarzı olan bir toplum olmuş oluruz. Cevap bulamadığım bir soru da neden hayır yapma, sadaka verme, fakir ve muhtaçlara yardım etme  gibi güzel ve hayırlı işlerde paramızı daha rahat harcayıp israf edemezken gereksiz ve lüzumu olmayan şeylere paramızı düşünmeden ve fütursuzca harcayabiliyoruz. Bu da şu anlama geliyor; israf şeytanın bir oyunu olduğu için gösterişli ve gereksiz şeylere para harcarken paramızın eksildiğinin hiç farkına varamıyoruz, buna karşın bir hayır yapacağımız zaman cebimizden çıkan kuruşu hesap ediyoruz. Sözün özü toplumumuz en büyük hastalıklarından olan israfı yenmek için sevgili peygamberimizin (SAV) yaşadığı sade, israf ve gösterişten uzak olan hayatını kendi hayatımıza örnek almalıyız. Unutmayalım ki bizi gerçek dostlarımız, lüks eşyalarımızla, güzel arabalarımızla, şık kıyafetlerimizle değil, samimi, içten ve gerçek duygularımızla değerlendirirler. Gelin biz de toplumuza örnek olmak için ne kadar zengin de olsak, mevki makam sahibi de olsak, gösterişli ve şatafatlı hayat yerine sade bir hayat sürelim ki hem hayatımızdaki samimi ve gerçek dostlarımızı bulalım hem de mutlu ve huzurlu bir hayat sürelim.            

Saygılarımla…

 

Devamını Oku
Top