Tarihçe (1)
ERDOĞMUŞ KÖYÜ
Gediz’e 5 kilometre uzaklıkta, Murat Dağı’nın Gediz Nehri Vadisi’ne doğru alçalan batı yamaçlarında yer alan yerleşimin adıdır.
Köyün tarihi geçmişi hakkında bilinenler çok kısıtlıdır. Ancak, köyün güneybatısında Evler Yeri olarak anılan eski köy yerinin yakınlarında, çevrede dağınık halde bulunan Antik Çağ’a ait yapı elemanları, yörenin geçmiş yüzyıllarda yerleşim yeri olarak kullanıldığına işaret etmektedir.
Türklerin yöreye ne zaman yerleştikleri kesin olarak bilinmese bile, 1530 tarihli Muhasebe –i Vilayet-i Ana-dolu Defteri’nde, köy halkından “Erdoğmuş Köyü Yörükleri” diye söz edilmektedir. Buna göre köy, bu tarihten çok önce kurulmuş olmalıdır. Osman Önder’e göre köy, Gediz ve çevresinin fethine katılan Erdoğmuş Bey tarafından kurulmuştur.
Osmanlı döneminde Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkmenler, Yörük adı ile anılıyordu. Su kaynaklarına yakın dağ sırtlarına ve dağ içlerine yerleşen Yörük’ler, hayvancılıkla geçiniyordu. Erdoğmuş Beldesi verilerine göre günümüzden yaklaşık 600 yıl önce Orta Asya’dan bu yöreye gelen Türkmenler, Vakıf Köyü’nün kuzeyi ile Sandıklı Köyü’nün batısında yer alan ve günümüzde Kıranköy adı ile anılan yöreye yerleşmişlerdi.
Verimsiz, kıraç toprağı ifade etmek için kullanılan “Kıran” sözcüğü, aynı zamanda iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı veya tepe anlamında kullanılır. Kıranköy, gerçekten de her iki yanından dere akan bir tepe üzerine kurulmuştu.
İki derin vadinin ortasından yükselen bu tepede kışlar çok zorlu geçiyordu. Üstelik yağmur mevsimlerinde iyice coşan dereleri, hayvanlarla birlikte aşarak köye ulaşmak ayrı bir sorundu. Bu zorlu hayata yüzyıl boyunca katlanan Türkmenler, sonunda köylerini terk edip, kuzeydeki Antik Çağ yerleşimi kalıntılarının yanı başına taşındılar.
Ancak tam da bu sıralarda tüm Anadolu’yu kasıp kavuran ve devletin otoritesini sarsıp, toplum yapısında derin bir bunalıma yol açan Celali isyanları patlak vermişti. Öyle ki, isyancılar önlerine çıkan her köyü soyuyor, karşı duranları öldürüyor, üstlerine gönderilen devlet güçlerini de bozguna uğratıyordu. 1602’de Deli Hasan ve bir yıl sonra da Kara Sait çeteleri Gediz çevresinde talan etmedik köy ve mezra bırakmamıştı. Hayvanları ellerinden alınan, ambarları boşaltılan köylüler, can derdine düşüp, daha güvenli alanlara kaçmaya başladılar.
Evleryeri’ne henüz yerleşen Türkmenlerin Deli Hasan ve Kara Sait’in gözü dönmüş adamlarıyla başa çıkmaları imkansızdı. Onlar da, Salur Köyü halkı gibi çareyi daha güvenli alanlara çekilmekte buldular ve köylerini ikinci kez terk ederek daha kuzeydeki ormanlık bölgeye, bugünkü köyün olduğu yere taşındılar. Bu dramatik göç, halkın aydınlık dünyasından doğan bir efsaneye dönüşmüştür. Derler ki;
Köy, Evleryeri’ne taşınmıştır taşınmasına ama halkın nitelikli bir içme suyu yoktur. Çevrede suyu ile ünlenen Keklik Pınarı da kuzeydeki ormanlık içindedir. Köy kadınları içme suyunu, sabah akşam çaresiz bu pınardan taşırlar.
Bir yaz günü köy kadınlarından bir grup yine bı pınardan testilerini doldururken, içlerinden hamile olanın doğum sancıları başlayıverir. Köye dönmek için zamanın olmadığını gören kadınlardan bir kaçı doğuma yardımcı olurken, bir kısmıda telaşla köye haber vermeye koşar. Köyde haber tez duyulur ve herkes birbirine, “er mi doğmuş kız mı doğmuş?” diye sorarken, bilenler sevinçle, “er doğmuş er doğmuş!” diye bağırmaya başlar. Yaşanan bu mutlu olaya manevi anlamlar yükleyen gelinin ailesi, soylarının Keklik Pınarı’nda çoğalacağına inanır ve evlerini pınarın yanı başına taşır. Çok geçmeden onları diğer aileler izler ve Evleryeri boşaltılarak Keklik Pınarı’nın çevresinde Erdoğmuş Köyü adıyla yeni bir yurt kurulur.
Osmanlı döneminde köy hayırseverlerinden Hacı Ahmet ve eşi Satı ile Boduroğlu Mehmet’in birlikte yaptırdıkları camiye ait vakıf, Osmanlı kayıtlarına şöyle geçmiştir:
“Gediz Kazası’nda tabi Erdoğmuş Karyesi’nde vaki Hacı Ahmet ve Satı ile Boduroğlu Mehmet Cami”
Bugün Merkez Camii diye anılan bu cami, 1950’de onarımdan geçirilmiştir. Beldede 1994’de yapılan Yeşil Camii ve 1995’ te yapılan Fatih Camii ile birlikte üç cami vardır.
Bu dönemde kıl keçisi ve koyun besleyen, kilim dokuyup tahta kaşık üreten Erdoğmuşlular, yetiştirdikleri sebzeleri de çevre pazarlarda satıp iyi gelir elde ediyordu. 1. Dünya Savaşı’na katılan Erdoğmuşlu askerlerden, Mestanoğullarından Ali oğlu Mehmet, Mehmetpaşaoğullarından Mehmet oğlu Murat ile Ali oğlu Hasan Çanakkale’de şehit düştü.
Köy son Şehidini 2 Eylül 2008 günü Bingöl /Kiğı’da verdi. Ramazan DEMİRCİ, tam da iftar vaktinde teröristlerin açtığı ateş sonunda şehit oldu.
Köyün nüfusu 1935’te 807, 1950’de 1051 iken, 1997’de 2044 olmuştur. 1992’de belde olan köyün nüfusu 2007’de 1754’e 2011 yılında ise 1690’na düşmüştür.
Erdoğmuş’un başlıca geçim kaynağı, tarım ve hayvancılıktır. Yamaç alanlarda genellikle tahıl ekimi yapılan köyde sebze ve meyve, Gediz Nehri Vadisi boyunca uzanan verimli düzlüklerde yetiştirilir.2001’de gövde inşaatı tamamlanan ve su tutmaya başlayan Erdoğmuş Gölet’i tam kapasite ile hizmete girmiş ve yörede sulu tarım uygulama alanında büyük artış sağlamıştır.