ERDOĞMUŞ KÖYÜ

 

   

DEDE KÖYÜ

                Gediz – Altıntaş karayolunun 5. Kilometresinden kuzeye ayrılan 1 kilometrelik yolla ulaşılan Gediz’e bağlı 196 nüfuslu köyün adıdır.

                Köyün temel geçim kaynağı, tarım ve hayvancılıktır. Kuzeydeki hafif dalgalı araziye doğru uzanan vadinin önündeki düzlükte kurulan köy, adını kuzeydoğudaki mezarında yatan Yaren Dede’den almıştır. Yaren Dede’nin kimliğine dair günümüzde ulaşan herhangi bir bilgi ya da belge yoktur. Ancak onun, yaşadığı dönemin önde gelen inanç önderlerinden biri olduğuna dair güçlü bir inanış vardır.

                Köyün adı, 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde yer aldığına göre Yaren Dede, en geç XVI. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olmalıdır. O, belki de Kadoi’nin fethinden sonra bu yöreye gelip yerleşen ilk Türkmen kafilesi içinde yer alıyordu. Köyde 1886’ da bir çiftlik vardı.

Gediz eşrafından Alayelizade Hacı Hasan Ağa, XIX. Yüzyılda Dede Köyü’ne bir mescit inşa ettirmiştir. Hacı Kadir Bey 1901 de atasının yaptırdığı bu mescit için nakdi yardımda bulunmuştu. Buna vakfiye şöyledir. “Gediz kazasına tabi Dede Karyesi’nde Alayelizade müteveffa Hacı Hasan Ağa’nın bina etmiş olduğu mescit için, Kadir Bey’in iki bin kuruş nukudu vakfı.”

                Hacı Hasan Ağa Mecidi’nden günümüze hiçbir iz kalmamıştır. Köy halkının bu mescidin yerine yaptırdığı cami 1990 da ibadete açılmış, bu arada Yaren Dede’nin mezarı üstüne birde türbe inşa edilmiştir. 1970 Gediz Depremi’nden sonra, Gediz Karılar Pazarı’na taşınınca, köyün kuzeydoğusundaki Dede Köy Çamlığı, Gedizlilerin gözde piknik alanlarından biri olmuştur.

                Köyün nüfusu, 1935’te 57 erkek, 48 kadın olmak üzere 143 kişiden oluşurken bu sayı 1950 de ancak 147’ye ulaşabilmişti. Köyden kente göç hareketiyle açıklanabilecek bir durum, aradan 47 yıl geçtikten sonra daha da belirginleşecek ve köyün nüfusu 1997 de 143 e kadar gerileyecektir. Dede Köyü’nün nüfusunun 2000 de 213 e, 2007 de 233 e yükselmesine rağmen 2017 de 196 ya düşmüştür. 

 

Devamını Oku

 

   

DAYINLAR KÖYÜ

Dayınlar günümüzde Gediz'in mahallesi olarak varlığını sürdürmektedir.

Eski Dayınlar Köyü 1970 Depremi’ne kadar Eskigediz’in güneydoğusunda yer alan kavunu ile ünlü, orta büyüklükte bir köydü. Depremde ağır hasara uğrayan yerleşim, Karılar Pazarı mevkiinde yeni kurulan Gediz’in yanı başına taşındı.

Eski köyün kurulduğu alanın geçmiş yüzyıllarda da yerleşim alanı olarak kullanıldığı, köyün kuzeydoğusundaki Dağevi diye anılan yöredeki mezar alanından anlaşılmaktadır. Hangi yüzyıldan kaldığı bilinmeyen Dağevi Mezarlığı, geçmişte yapılan kaçak kazılar sonunda büyük tahribata uğramıştır.

Kuruluş tarihi bilinmeyen köyün adı, 1890 tarihli Kütahya Sancağı Salnamesi’nde Dainbler olarak geçmektedir. Köy muhtemelen bu tarihten çok daha önce bir başka adla kurulmuştu ve Arapça’ da “borç verenler, alacaklılar” anlamına gelen Dainler adı, köyün ikinci adıydı.

Osmanlı döneminde inşa edilen ancak 1970 Gediz Depremi’nde yıkılan köy camisine ait vakıf şöyledir:

“Gediz Dainler Karyesi’nde Çelikoğlu Mehmet İbni-i-hac Mehmet Camii Şerifi vakfı. Yeni şahsiyet kaydı.”

Köyde bu dönemden kalma iki önemli ziyaretgâh vardır. Bunlardan biri, köyün hemen batısındaki Dedekaşı Tepe’deki, diğeri ise kuzeydoğudaki Sarıkız Tepe’deki mezardır. Bugün Dedekaşı Tepe’deki mezar belli belirsiz fark edilebilirken, Sarıkız Tepe’de olduğuna inanılan mezara ait her hangi bir iz kalmamıştır.

Dainler, Çanakkale Cephesi’nde en çok şehit veren Gediz köylerinden biri olmuştur. Bu cephede İsmail oğlu Ahmet, Memişoğulları’ndan Hasan oğlu Halil, Mustafa oğlu Halil İbrahim, Arapoğulları’ndan İbrahim oğlu Murat, Avrupaoğulları’ndan Hasan oğlu Mustafa ve Yusuf oğlu Recep şehit olmuşlardır.

Dainler Köyü’nün 500 metre kadar batısındaki tepeler, Çerkez Ethem ile nizemi kuvveter arasında çıkan çatışmaya sahne olmuştu. 9 Ocak 1921 günü öğle vaktinden akşam karanlığına değin süren bu çatışmalarda Çerkez Ethem kuvvetleri büyük zayiata uğramıştı. Çatışmanın çıktığı bu tepeler, daha sonra burada bulunan kurşunlardan dolayı Kurşunlu Tepe diye anılmaya başlanmıştır.

25 Haziran 1944 Pazar günü meydana gelen deprem, Dainler Köyü’nde ağır hasara yol açmış ve bir kişinin ölümüne neden olurken, Çelikoğlu Mehmet İbn-i-hac Mehmet Camii’nin de minaresi yıkılmıştı.

1960’lı yıllara değin Dainler olan köyün adı, bu tarihten sonra Dayınlar olarak değiştirlmiştir.

1935 Genel Nüfus Sayımında 166’sı erkek 204’ü kadın olmak üzere toplam 370 kişi olarak tespit edilen köyün nüfusu, 1950 de 416’ya 1997 de 968 e yükselmiştir.

1970 Depremi’nden sonra Gediz Çayı’nın batısına taşınan ve daha sonra Gediz’le bütünleşerek mahalle olan yerleşim, ürettiği pembe üzüm ve domatesi ile tanınmaktadır.

 

Devamını Oku

ERDOĞMUŞ KÖY EKMEĞİ

Hamurun ateşle bütünleşmesi sonrası bin bir emekle ortaya çıkan Erdoğmuş Köy Ekmekleri lezzetiyle biliniyor. Kokusuyla insanın iştahını kabartan, insanoğlunun bilinen en eski, en temel ve önemli gıda maddelerinden biri olan "Köy Ekmeği" zahmetli bir yolculuğun ardından sofralara geliyor.

Erdoğmuş’lu çiftçilerin yoğun mesai harcayarak tarlalarını hazırlamasının ardından titizlikle ekilen buğday, hasat sonrası değirmenlerde un haline getirildikten sonra, köy kadınlarının ellerinde ekmeğe dönüştürülüyor.

Köylü kadınlar ayda iki ya da üç kez ekmek yapmak için tam gün ayırmak zorunda. Ekmek yapılacağı günün bir gün öncesi az bir ekşi mayadan maya üretilip çoğaltılır ve üretilen maya olgunlaşması için sabaha kadar beklemeye bırakılır. Kadınlar sabahın erken saatinde kalkarak, elek yardımı ile unu eledikten sonra su, tuz ve maya katarak, ılık su ile hamuru yoğurur  sonra da yaklaşık 2 saat dinlendirilen hamur, maharetli ellerde bezeler haline getirilir. Hamur bezeleri kabarması için 15 dakika daha bekletiliyor. Daha önceden odun yakılarak ısıtılan ve belli bir sıcaklığa erişen fırına yerleştirilen ekmeklerin pişmesi bekleniyor. Yaklaşık bir buçuk saat kadar fırında pişirilen ekmekler fırından çıkartılıp yenmek üzere sofralarımızdaki yerini alıyor.

Köyde herkeste fırın yoktur. Fırın az sayıda kişide olduğu için çoğu kişi mahallesindeki fırını bulunan kişilerde ekmek yada belli bir ücret karşılığında ekmeğini pişirir. Fırını olan işletmeci kadınlara da fırıncı diye hitap edilir.

İşte Erdoğmuş Köy Ekmeğinin hikayesi de böyle.

Devamını Oku

 

   

ÇUKURÖREN KÖYÜ

                Gediz-Altıntaş karayolunun 30. Kilometresinde yer alan dağ köyünün adıdır. Köy Murat Dağı’nın kuzeybatısındaki Belova Gediği’nin batıya doğru birdenbire alçalan sarp ve dik yamaçlarının tabanında kurulmuştur.

                Adını kurulduğu çukurluktan ve yakınındaki Antik Çağ yerleşimi kalıntılarından alan köy, Gediz Nehri’nin ana kaynağını oluşturan yüzlerce pınarı ile ünlüdür. Bu pınarların oluşturduğu Kesiksöğüt, Karapınar ve Azmak dereleri, açtıkları derin vadilerden akarak köyün güneyinde birleşir ve Murat Çayı adını alır.

                Sık bir orman örtüsü ile kuşatılan köyün ana geçim kaynağı, orman işçiliği ile hayvancılıktır. Derelerin açtığı derin vadilerle parçalanan köy coğrafyasında tarım arazisi yok denecek kadar azdır.

                1935 Genel Nüfus Sayımı verilerine göre 551 olan köy nüfusu 1950’de 676 ’ya çıksa da, bu sayı 2007’de 494’de, 2016 ise 395’e gerilemiştir. Köy nüfusunun 82 yıl öncesinin de altına düşmesi, Çukurören’in verdiği göçlerle giderek boşalmakta olduğunu göstermektedir.

                Köyün tarihi geçmişine dair elde pek fazla bilgi yoktur. Ancak gerek köyün adını aldığı kuzeydeki ören yeri ve gerekse Azmak, Soğanlı, Nallıkaya, Teknelikay, Kesiksöğüt ile Karapınar mevkilerindeki tarihi mekânlar, köyün zengin geçmişine tanıklık eden izler taşımaktadır.

                Çukurören, Gediz coğrafyasında İlk Çağ’da iskan görmüş en eski yerleşim alanlarından birisidir. Özellikle köyün güneydoğusundaki Asarkale ve kalenin kuzeybatısındaki Teknelikaya, köyün gizemli geçmişinden günümüze ulaşabilmiş anıt yapıların en önemlilerindendir. MÖ 1200 – 1000 yıllarında bölgeye yerleşen Frigler, Ana Tanrıça Kybele adına tapınak inşa ettikleri bu dağa (Murat Dağı) Dindymon adını vermişti. Tapınak Roma döneminde MS.300’lü yıllarda manastıra dönüştürüldü.

                Bu döneme ait ve MÖ. 30ile MS. 395 yıllarına tarihlenen Çukurören buluntusu iki Zeus büstü Kütahya Müzesi’nde sergilenmektedir.

                Çukurören ve çevresindeki yerleşimler Kadys ile birlikte 1314’te Türklerin eline geçince Dindymo’n Dağı’nın adı, burada şehit düşen Kara Bali Murat Gazi’nin adıyla anılmaya başladı. Köyün yer aldığı Murat Dağı’nın bu bölümü sahip olduğu sıra dışı zenginlikleriyle bilim dünyasının da ilgi odağı olmuştur. 1857’de ünlü botanikçi Balansa ile başlayan bu ilgi 1914’te jeolog Phippson ile devam etmiştir. Yöre günümüzde giderek artan sayıda akademisyenin adeta bir uğrak yeri haline gelmiştir.

                XlV. Yüzyılda burayı yurt edinen Türkmenler, kekle kaplanmış, yüzlerce pınarın kaynadığı bu verimli topraklarda çevrenin en büyük hayvanlarını yetiştirmeye başladılar. Öyle ki, 1530’da burada Gölcü, Öküzyayan ve Şeyh Hoca adlı üç çiftlik birden kurulmuştu.

                Bu dönemde köy hayırseverlerinden Mustafa Ağa’nın yaptırdığı cami, Osmanlı kayıtlarına:

 “Gediz Kazası’nda Çukurveran Karyesi’nde vaki ashab-ı hayrattan Mustafa Cami-i Şerif-i Vakfı” ibaresiyle geçmişti.

                Sıtma Dede (Azmak Dede) ile köyde “Dede” diye anılan mezarlar yörenin önemli ziyaretgâhları olarak bilinir. Sıtmanın yaygın olduğu dönemlerde özellikle Sıtma Dede’nin mezarı ziyaret edilirdi. Adları unutulmuş bu dedeler muhtemelen köyde bir zamanlar var olan tekkenin şeyhleriydi. Köydeki bir “dede” mezarı da Tuztaşı mevkindedir.

Çukurören, Çanakkale Savaşları’nda Karahaliloğulları’ndan Nurullah oğlu Bekir ile Süleyman oğlu Mustafa’yı şehit verdi. Kurtuluş Savaşı”nın ilk yıllarında Gediz Taarruzu’na katılan Kuva-yi Seyyare, Çukurören-Göynük hattından Çeltikçi önlerine ulaşmıştı. Yunan Ordusu’nu Anadolu’dan söküp atmak üzere 26 Ağustos 1922 de, Kocatepe’den başlatılan taarruz, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Türk Ordusu’nun kesin zaferiyle sonuçlanmıştı.

                30 Ağustos akşamında Belova Gediği’nin kuzeydoğusundaki Kızıltaş Vadisi’ne çekilen Yunan Ordusu, Murat Dağı’nın bu bölümünden Çukurören’i aşıp Gediz-Uşak yoluna ulaşmak istiyordu. Ancak Beleva’da bir yandan 1. Süvari Tümeni, bir yandan da silahlanan Çukurörenlileri aşamadığı gibi büyük kayıplar verdi ve dağın zirvelerine doğru çekilmek zorunda kaldı.

                Köyün Çukurveran olan adı Cumhuriyet’in ilanından sonra Çukurören olarak değiştirildi. 1966’da THK’ne ait bir uçak Karlık Tepesi’ne çarparak düştü. Kazadan yaralı olarak kurtulan 6 asker ve uçaktaki askeri malzeme Çukurörenlilerce köye taşındı. Köylülerin bu davranışı büyük takdir gördü ve Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı köy okuluna eğitim ders araç ve gereçleri bağışladı ve iki öğrencinin tüm eğitim masraflarını üslendi.

                Köy sınırları içinde Karapınar Vadisi, hayranlık uyandıran doğal yapısı, zengin bitki örtüsü ve buz gibi soğuk su akan çeşmeleriyle yörenin en gözde piknik alanlarından biridir. Karapınar Vadisi girişindeki alabalık çiftliği de hizmete açıktır. 

 

Devamını Oku
Page 10 of 23
Top