ERDOĞMUŞ KÖYÜ

 

 

CEBRAİL KÖYÜ

                Gediz’in 34 Km. kuzeydoğusunda yer alan 334 haneli köyün adıdır.

                Tarım ve hayvancılıkla geçinen köy halkının, önemli gelir kaynaklarından biri de, maden işçiliğidir. Köy, yakın bir geçmişe kadar kağnı ve öküz arabası yapımı gibi geleneksel el sanatları ile ünlüydü.

Cebrail’in Sivriyayla ve Gökçeyüz tepelerinin eteklerinden çıkarılan antimuan cevheri, köydeki METSAN’ a ait izobe tesislerinde işlenmektedir.

Köyün geçmişi hakkında kesin bir bilgi olmasa da, çevrede dağınık halde bulunan Antik Çağ’a ait kimi buluntular, buranın eski yüzyıllarda bir yerleşim alanı olduğunu düşündürmektedir. Nitekim köyün yakın çevresinde bulunan Roma dönemine ait bir stel parçası, köydeki bir çeşmede süsleme amaçlı kullanılmıştır. Hele 1990’larda yaşanan bir olay, bu savın doğruluğunu açıkça ortaya koymuştur. Olayın içinde yer alan bir tanığın anlatımına göre, köyün girişindeki tarlasını süren bir köylü, pulluk demirinin sert bir sime takıldığını fark edince toprağı kazmaya başlar. Bir süre sonra tuğla ile örülmüş bir kemer ile karşılaşan köylü, yapının bir fırın olduğunu fark eder. Ağzına kadar pişmiş ekmekle dolu olduğnu görünce komşularına koşup, yaşadıklarını anlatır. Olay köyde heyecanla karşılansa da, fırında taşlaşmış ekmeklerden başka bir şeyin bulunmaması üzerine, tarlada toplanan kalabalık dağılmaya başlar. Hangi yüzyıldan kaldığı bilinmeyen ekmekler, fırının çevresinde toplanan çocuklar tarafından kapışılır. Ekmekleri taşla kırmaya çalışan çocuklar başarılı olamayınca, hepsini suda bekletip parçalar ve hayvanların önüne atarlar. Hayvanların yemediğini görünce de ekmeklerle oynamaktan vazgeçerler. Böylece sağa sola dağılıp, toprağa karışan ekmekler, sırlarıyla kaybolup gider.

Fırında pişirdiği ekmekleri bile almaya fırsat bulamayan bu insanları dehşete düşüren, acaba bir doğal felaket miydi yoksa ani bir düşman saldırısı mı? Bu sorunun cevabı yaşanan bu akıl almaz olayla birlikte toprağa gömülmüş ve yöre tarihine ışık tutabilecek büyük bir fırsat da böylece kaçırılmıştır.

Cebrail’de Osmanlı döneminden kalma bir türbe de dikkat çeker. Köy halkına göre türbede Evliya Sarı Kız yatmaktadır. Sarı Kız bilindiği gibi, Türk mitolojisinin ortak kahramanıdır ve Anadolu’dan başlayıp Kafkaslara, Türkistan’a ve Altaylar’a değin uzanan bir coğrafyada binlerce mezarı yada makamı vardır. Evliya Sarı Kız Türbesi, yüzyıllardır önemli bir ziyaretgâh olmuş ve köyün manevi bekçisi olarak bilinmiştir.

  1530’larda köyde Şuayb ve Turasa adlarıyla iki çiftlik vardı.

  1. Dünya Savaş’ına katılan Cebraillilerden İsmail oğlu Mustafa ve Süleyman oğlu Şerif’in Çanakkale de şehit düştükleri bilinmektedir.

Murat Dağı’nın kuzeybatı yamaçlarını Gediz’e bağlayan yollar üzerinde yer alan Cebrail’in stratejik bir önemi vardır. Köyün Kurtuluş Savaşı’nda, harekat planlamasında yer alması da bunu gösterir.

Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı kaybeden Yunan birliklerinin önünü keserek imha etmek ya da esir almakla görevlendirilen 5. Süvari Kolordusu’nun komutanı Fahrettin Altay, hatıralarında, “14. Tümen’le Cebrail Köyü’ne gelerek 2. Tümen’le irtibatta bulunacak ve Gediz Vadisi’ni kapatacaktır” biçiminde verdiği emirlerin yerine getirilerek 1 Eylül’de tüm tümenlerin emredilen yerlere vardığını ve oralara gizlenmiş bazı düşman birliklerini yakaladıklarını anlatır.

Cebrail’in nüfusu 1950 Genel Nüfus Sayımı’ na göre 741 iken yarım yüzyıl sonunda 3 katına ulaşarak 2.000’in üzerine çıkmış ve Belde Belediyesi olmuştur.  Ancak son yıllarda arazi darlığı ve işsizlik gibi nedenlerin yol açtığı göç dalgası sonunda köy nüfusunda büyük bir düşüş yaşanmıştır. 2007 de 925 olan nüfus 2016 yılında 464 e düşmüştür. Gediz, Kütahya, Manisa ve İzmir’e göç eden Cebraillilerin sayısı son verilere göre 2270 i bulmuştur ki, bu sayı bu günkü Cebrail nüfusundan kat kat fazladır.

Nüfus kaybının bir sonucu olarak, 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile nüfusu 2 binin altında bulunan  belediyeler kapsamına giren Cebrail belde belediyesi iken 2014 yılı Mart ayında yapılan seçimler ile tekrar  köye dönüşmüştür.

 

Devamını Oku

 

 

ALTINKENT KÖYÜ

                Gediz’in kuzeydoğusunda yer alan 1038 nüfuslu köyün adı. Köyün adını burada bir zamanlar var olan bir altın madeninden aldığına dair bir inanç olsa da, bugüne kadar bunu kanıtlayan herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Eskigediz ile maden ocakları arasındaki yolun üzerinde yer alan köy, 1970 Depremi’nden sonra, Gümüşlü Sapağı ile Yeni Gediz’e bağlanmıştır.

                Tarım ve hayvancılıkla geçinen köy halkının bir başka önemli gelir kaynağı da, maden işçiliğidir. Yörede linyit kömürü ocaklarının açıldığı 1950 li yıllardan 1980 li yıllara kadar, köydeki hemen her aileden bir ya da daha fazla kişi, bu ocaklarda çalışmıştır. Gediz kömürünün hava kirliliğine neden olduğu gerekçesi ile kentlerde kullanımının yasaklanması, büyük sıkıntı yaşatmış ve içlerinde Altıntaşlı işçilerinde olduğu iki bine yakın maden işçisi işinden olmuştur. Buna karşın bu gün köyde, bu sektörden emekli olanların sayısı azımsanmayacak düzeydedir.

                Altıntaş Köyü, Kütahya Turizm ve Kültür Müdürlüğü’nün verilerine göre, bölgenin en eski yerleşim alanlarından biridir. Aynı kaynak yörenin ilk Tunç Çağı ile Eski Hitit (Eti) dönemlerinde (M.Ö. 1800-M.Ö. 1200) iskân gördüğünü höyüklerde yapılan yüzeysel araştırmalara bağlar ki, bu da günümüzden yaklaşık 5.500 yıllık bir geçmişi ifade eder.

Gerçekten de, Altıntaş ile Gümüşlü arasında yer alan Şeytan Deresi mevkiinde Kümbet diye anılan 1998 de arkeolojik sit alanı ilan edilen “Doğan Koç Deresi Yerleşimi” öteden beri bilinmekte hatta buradaki esrarengiz dehlizlere dair çeşitli öyküler anlatıla gelmektedir. Tunç Çağı’nda buraya mesken tutan insanlar, bir bakır ve kurşun alaşımı olan tunçtan (bronz) çeşitli süs eşyası, kap kacak ve silah üretiyor, yakın bölge halklarıyla ticari ilişkiler kuruyorlardı. Altıntaş yöresi, Antik Çağ’da da yerleşim alanı olma özelliğini korudu. Yörede Sarı Köy diye anılan ören yerinde 1940 lı yıllara değin kimi antik bulgulara bile rastlanabiliyordu. Ancak bu eski yerleşimden günümüze görünür hiçbir iz kalmamıştır.

Türklerin bu bölgeye ne zaman gelip yerleştikleri bilinmiyor. Ancak köy adının 1530 tarihli Osmanlı belgelerinde yer almış olması yerleşimin bu yüzyıldan çok önce gerçekleştiğini gösteriyor. Osmanlı döneminde köy hayırseverlerinden Hacı Süleyman’ın yaptırdığı caminin 1926 yılında onarımdan geçirildiğine dair belge şöyledir, “Gediz kazasına tabi Altıntaş Karyesi’nde kain Hacı Süleyman Camii için, karye-i meskure ahalisinden Kantaroğlu Mustafa Ağa bin Hasan’ın bin kuruş nukutu vakfı.Hicri 1342 (1926)

Köy çamlığında Hüseyin ve Umar (Ömer) dedelere ait olduğu söylenen iki mezar dikkati çeker. Adlarından başka kimliklerine ait herhangi bir bilgi bulunmayan bu iki dedenin, geçmişte burada var olan bir tekkenin şeyhleri olduklarına inanılmaktadır.

Altıntaş Köyü yakın zamanlara kadar geleneksel halk hekimliğinde “sarılık ocağı” olarak biliniyordu. Deri, gözakı ve mukozaların sararması biçiminde kendini belli eden bu hastalığa yakalananlar, köyde “ocak” olarak bilinen “halk hekimleri” nin uyguladığı tedavi yöntemleriyle şifa bulacaklarına inanırlardı. Burada hastanın iki kaşı arasına ustura ile birkaç çizik atılır, çıkan kan alna yayılırken dua okunurdu. Daha sonra hastaya ocak evinden ekmek verilir ve Doğanlı Pınarı’nın şifalı suyundan içmesi, mümkünse bu su ile yıkanması öğütlenirdi.

Altıntaş Köyü Çanakkale Savaşı’nda Ali oğlu Abdullah, İbrahim oğlu Ali, Mehmet oğlu Hüseyin, İbrahim oğlu Murat adlarında dört evladını şehit vermiştir.

Köye ilkokul 1954 te açılmış, ikinci cami ise 1992 de inşa edilmiştir. 1935 te 487 olan köy nüfusu 1950 de 604 e 1997 de 2250 ye yükselmiş ve yerleşim Altınkent adıyla belde statüsüne yükselmişti. Ancak 2000 yılında nüfus 1297 ye  2016  yılında ise 1038 e gerilemişir.

6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile nüfusu 2 binin altında bulunan  belediyeler kapsamına giren Altınkent belde belediyesi iken 2014 yılı Mart ayında yapılan seçimler ile tekrar  köye dönüşmüştür. 

 

Devamını Oku

 

 

ALİ KAHYA KÖYÜ

                Gediz- uşak karayolunun 20. Km’ sinde, güneydoğuya doğru ayrılan 2 Km’lik yolla ukaşılan 97 Nüfuslu köydür. Gediz’in güneyinde, Göynükören ile Sobacılar köyleri arasında yer alır. Geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır.

                Köy 1886’ da Ali Kethüda adıyla anılan bir çiftlikti “Kethüda” Farsça kökenli bir sözcük olup,”Bir konağın ya da çiftliğin işlerine bakan güvenilir kimse” anlamına gelir. Sözcük, Türkçede daha çok “kahya” biçiminde kullanıla gelmiştir.

                Çiftlik ya kahya Ali’nin yörede kazandığı saygınlıktan dolayı bu adla anılıyordu, ya da kahya Ali çiftliğin geçek sahibiyydi. Bu gün bu konuyu açıklayıcı herhangi bir bilgiye sahip değiliz. AliKethüda Çiftliği o tarihte, 50 hektar mera ve 300 hektar ekilebilir araziye sahipti.

                Çiftliğin adı 1911 tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi’nde Gediz’deki çiftliklerin arasında yer almamaktadır. Bu da, çiftliğin bu tarihten önce köye dönüştürüldüğünü göstermektedir.

1935 te 34’ü erkek, 38’i kadın toplam 72 kişinin yaşadığı köyün nüfusu, 1950 de 84’ de 1997 de de 136 ya yükselmişti. 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı verilerine göre, üç yılda 10 kişilik bir azalma ile 126 ya gerileyen Alikahya’ nın nüfusu, 2007 de 97 ye düşmüştür ki, bu da köyün son yıllarda verdiği göçlerle boşalmakta olduğunu göstermektedir.

 

 

 

Devamını Oku

 

 

ALİAĞA KÖYÜ

                Gediz’in 15 Km kuzeydoğusunda bulunan 20 haneli köyün adıdır. Bir tepe yamacında kurulan köyün temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Yerleşimin önemli gelir kaynaklarından biri de 1980 li yılların sonlarına kadar maden işçiliği idi. Gediz kömürünün o yıllarda kentlerde yakıt olarak kullanımı yasaklanınca, aralarında Aliağalı işçilerin de olduğu pek çok maden ocağı çalışanı işinden oldu. Buna karşın, bugün Aliağa’daki hemen her evden bir kişi işçi emekli maaşı almaktadır.

Köye adını veren Ali Ağa’nın kimliğine dair kesin bilgi olmadığı gibi köyün ne zaman kurulduğu da bilinmemektedir.

1935 yılında köyün nüfusu 35. Erkek, 34 ü kadın olmak üzere toplam 69 du. Bu sayı 1950 de 78 e, 1997 de 90 na çıkmış, ancak 2000’ de 87’ ye ve 2007’ de 78’ e gerileyerek 57 yıl öncesinin seviyesine inmiştir ki bu da köyün halen göç vermeye devam ettiğini göstermektedir.

 

Devamını Oku
Top