ERDOĞMUŞ KÖYÜ

Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf bir halk şairidir. Büyük bir Türk düşünürüdür. Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yüzyıl ortalarından Osmanlı Beyliği'nin kurulmaya başladığı 14. yüzyılın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir şair ve erendir. Yunus Emre, uzun bir süre Hacı Bektaş-ı Veli Dergahında çile doldurmuş ve dergaha hizmet etmiştir.
    Yunus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın veyağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır.13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır.
YUNUS EMRE’DE ALLAH SEVGİSİ
      Bütün tasavvuf ehlinde olduğu gibi , Yunus Emre’de de Allah sevgisi en üst düzeydedir. Ve şiirlerinin başlica temasidir. Hemen hemen bütün şiirlerinde Allah sevgisi işler, aşik olanin sevgilisine duydugu hislerin daha fazlasini duyarak şiirlerinde bunu dile getirir:
    “Aşkin aldi bendenbeni , bana seni gerek seni, Ben yanarimdünü günü bana seni gerek seni. Yunustur benim adim, gün geldikçe artar oldum.Iki cihanda maksudum bana seni gerek seni” diyerek Allah’a karşi olan sevgisini iki cihanda bile tek istediginin Allah sevgisi oldugunu belirtir. Yunus Emre’de Allah sevgisi diğer şairlere benzemez. O söylemek istediği duyguların sade bir Türkçe ile söyler. Aşağı yukarı aynı zamanda yaşamış mevlana ; aynı duyguları eserlerle çevresine telkin ederken o sade bir anlatımla insanlara anlatmış duygularını. Allah aşkını her şeyin üstünde tutar. Hatta kendinin yerine içinde sadece Allah aşkının olmasını ister.: “İlahi bir aşk ver bana, kandalığımı (nerede olduğumu) bilmeyeyim.Yavu kılayım (kaybolayım) ben beni isteyüben bulmayayım” diyerek, Allah aşkini tamamen benligini sarmasini ister. Bu bakimdan adeta Allah sevgisini kendi benligiyle bütünleşip insanliktan siyrilmak ister. Ve bu bütünleşmeyi “Aşktir bu derdin dermani, aşk yolunda verem cani,Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksiz olmayayim” diyerekebedi sürmesini ister. Bunun da gerçekleştigini yani Allah sevgisi ile bütünleştigini söyler bize Yunus Emre. "Beni bende demen bende degilim, Bir ben vardi bende benden içeri” derken öte yandan; “Yürür isem gönlümde söyler isem dilimde, Çalab (Allah) kendi nurunu gözüme tuş eyledi” diyerek bu isteğini gerçekleştiğini belirtiyor. Allah sevgisine ve Allah’a ulaşmada hiç bir engel tanimaz ve Allah katinda kiymetinin çok olduguna inandigi Hz. Muhammed’den tutunda Gözü yaşli Yakub (a.s)’a kadar herkesle birlikte Allah’ı ve Allah sevgisini çağırır. Burada Yunusun büyüklüğü bir daha ortaya çıkıyor. Öyle ki insanların dini önemli değildir. Ve bütün dinlerin semavi dinlerin ortak noktası Yüce Allah’tır. İşte yine Yunus Emre bütün dinlerle çağırıyor Allah’ı, aşkını ve sevgisini. Şu dizeler sanırım bunu çok güzel ifade ediyor: “Gökyüzünde İsa ile, tur dağında Musa ile,Elindeki asa ile çağırayım Mevlam seni.Derdi ökküş Eyyub ile, gözü yaşlı Yakup ile Ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlam seni”..
YUNUS EMRENİN İNSAN SEVGİSİ
          Yunus Emre her şeyden önce gönül insanıdır. Sevgi aşığıdır. Onun tek istediği sevgiye balı olan her şeydir. İnsanın ilk önce gönlüne önem verir. Bir gönül yıkmayı büyük günah sayar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Yunus Emre genel felsefesi insan ve aşk özellikle ilahi aşk üzerinedir. Günümüzde herkes bir demokrasi havarisi kesiliyor. Özgürlükler deniliyor, temel hak ve hukuk deniliyor. Yunus Emre bunu asır öncesinden halletmiştir. Çünkü “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” diyerek bütün insanlığı bütün mahlukatı bütünü mevcudatı kısaca yaratılmış olan her şeyi sevmemiz gerektiğini söylüyor. İnsanların kimlikleri ve milliyetleri önemli değildir, hatta ve hatta dinleri de önemli değildir Yunus Emre için. Önemli olan yaratılmış olması ve onu da bir yaratanının bulunması yani Yüce Allah tarafından yaratılmış olmasıdır. İnsan değer verilmiş yaratılmıştır. İnsan ne kadar kötü olsa da ne kadar istemediğimiz düşmanımız olsa da Hakkın hatırı için Yaratanının hatırı için sevmek zorundayız , ve biz de bir yaratılmış olduğum z için sevilmek zorundayız. Zaten yine Yunus Emre “Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalamaz” diyerek insanın dünyada ki amacının ne olması gerektiğin açıklıyor. Sevmek Yüce Allah tarafından bize verilmesi en büyük nimettir. Yüce Allah’ı sevmekle kalmayıp ona aşık olmamız gerektiğini de söylüyor. Zaten şiirlerinde ana tema bu yöndedir. Aşksız insanın odundan farkı olmayacağın da söylüyor. Yunus Emre’de insanın dili dini önemli değildir.Yunus Emre için bütün insanlar birdir. Aynı gözle insan gözüyle bakılmasını ister. Bu bakımdan insanlar eşittir ona göre. "Yetmiş iki millete bir göz ile bakamayan,Şer’in evliyasıyla hakikatte asidir” der. Yine burada Kur'anı Kerim’in kardeşlik formülünü uyguladigini şu dizelerinden anlıyoruz: “Hakkı gerçek sevenlere, cümle alem kardeş gelir”.. Kur'anı Kerim de “inanalar kardeştir” (Hucurat 10) diyordu. Yunus Emre ana hedefini ve dünyada ki amacını şöyle açıklar: “Ben gelmedim dava için, Benim işim sevi (sevgi) için”. İçinde bulunduğumuz şu hoşgörü ve barış ortamına çok muhtaç olduğumuzbu ortamda bu satırlar sanırım insanımızı kendisine gelir. Ortadan kin ve nefret duyguları kalkar da özlediğimiz aydınlık yarınlara bir an önce kavuşuruz.
YUNUS VE HACI BEKTAŞ
     O bölge köylerinden birinde, Yunus adında,rençberlikle geçinir,çok fakir bir adam vardı. Bir yıl kıtlık oldu.Yunus'un fakirliği büsbütün arttı. Nihayet birçok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş'a gelip yardım etmeyi düşündü. Sığırının üstüne bir miktar alıç (yabani elma) koyup dergaha gitti.Pirin ayağına yüz sürerken hediyesini verdi; bir miktar buğday istedi. Hacı Bektaş ona lütufla muamele ederek, bir kaç gün dergahta misafir etti. Yunus geri dönmek için acele ediyordu. Dervişler Pir'e Yunus'un acelesini anlattılar. O da: "Buğday mı ister, yoksa erenler himmeti mi?" diye haber gönderdi. O buğday istedi. Bunu duyan Hacı Bektaş tekrar haber gönderdi: "İsterse o alıcın her tanesince nefes edeyim!" dedi. Yunus buğdayda ısrar ediyordu. Hacı Bektaş üçüncü defa haber gönderdi: "İsterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim" dedi. Yunus yine buğdayda ısrar edince; emretti, buğdayı verdiler. Yunus dergahtan uzaklaştı. Yolda yaptığı kusurun büyüklüğünü anladı. Pişman oldu. Geri dönerek kusurunu itiraf etti. O vakit Hacı Bektaş,onun kilidi Taptuk Emre'ye verildiğini isterse ona gitmesini söyledi. Yunus bu cevabı alır almaz hemen Taptuk dergahına koşarak kendisini YUNUS yapacak manevi eğitimine başladı. Salihli kazası civarında Emre adlı, yetmiş evlik bir köyde.taştan bir türbenin içinde, Taptuk Emre ve çocukları ile torunları yatmaktadır. Türbenin eşiğinde de, bir başka mezar vardır. Bu, Yunus'un bir çok mezarlarından biridir. Yunus Emre kapı eşiğine kendisinin gömülmesini vasiyet etmiş... Şeyhini ziyaret edecekler, kendi mezarını çiğneyerek geçsinler diye.
MEVLANA İLE KARŞILAŞMASI
          Yunus birgünMevlana ile karşılaşır Mevlana ona mesnevisinden bahseder Yunus Mevlana'ya der ki Mesneviyi çok uzun yazmışsın insanı bu kadar uzun anlatmaya gerek yoktur "Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm" der ve bu ifadeye Mevlana büyük alim hayran kalır.
MOLLA KASIM İLE YUNUS EMRE
      Yunus'un yaşadığı yıllarda Molla Kasım diye biri varmış. Bu Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Başlamış okumaya. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıyormuş. Binlercesini yaktıktan sonra üst tarafını da suya atmaya başlamış. Şiirleri yakmış suya atmış, atmış, atmış derken bir şiirde, Yunus:
Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.
demiş, demiş ya Molla Kasım bunu görür görmez Yunus'a boyun eğmiş ve yakmadığı suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklamış. Söylenceye göre bunun için şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini de.insanlar söylermiş. Yunus'un hak ve halk şairi olduğunu anlatmak bakımından tarihçilerden daha bilimsel, daha ileri bir düşünüşle yüklüdür bu. Rahmetli Sabahattin Eyüboğlu bu davranışlarla söylencenin: Birisi Yunus Emre'yi halkın Molla Kasım'la karşı karşıya getirdiğini, ikincisi de bu beyite şair adının ancak birinci dizede olması gereği, tabiiliğini vurguladığını belirtmektedir. Aslında bu şiiri Yunus değil, halk söylemiştir. gelin bu şiiri birlikte okuyalım:
Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine vurup yetesim gelir. ...
Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir

Varup onun üstünde evler kurasım gelir ...
Altında gayya vardır içi nar ile pürdür
Varuban ol gölgede biraz yatasım gelir
YUNUS EMRE SÖZLERİ
Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür.
Bir bahçeye giremezsen, durup seyran eyleme. Bir gönül yapamazsan, yıkıp viran eyleme.
Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.
Dervişlik dedikleri, hırka ile taç değil. Gönlün derviş eyleyenhırkaya muhtaç değil.
Ey hayat ırmağından suiçenler! Gelin soralımcanlara ki güzelliği ne oldu da gidiyor. Ben hep seninim diyordu, şimdi neyi buldu da gidiyor?
Sabah mezarlığa vardım, baktım herkes ölmüş yatar, her biri çâresiz olup, ömrünü yitirmiş yatar.
İşidin ey yârenler, kıymetli nesnedir aşk, değmelere bitinmez, hürmetli nesnedir aşk..
Maharet güzeli görebilmektir, sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan, Alem herkes bilsin ki şunu; En büyük ibadet sevebilmektir.
Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.
Miskin Adem oğlanı, nefse zebun olmuşdur. Hayvan canavar gibi, otlamağa kalmıştır.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz.
Türlü türlü cefanın adını aşk koymuşlar. Aşkamünkir ademi bu meydandan sürmüşler.
Yunus sözi alimden, zinhar olma zalimden, korkadurın ölümden, cümle doğan ölmüşdür.
Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.
Benim uçmak neme gerek, hergiz gözüm ona bakmaz.
Pervane-i şem ile, Sultan Muhyiddin ile, Cümle aşıklar ile, seyrettim Muhammed’i.
Sen doğru olda varsın sanan eğri sansın. Lâkin sakın unutma ki;Sen kendini birşey sanmadığın sürece doğru insansın.
Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.
Bu dünyaya inanma, vefasın bulam sanma. Ömrünveren ziyana, çoğu pişman içinde.
Olsun be aldırma Yaradan yardır. Sanmaki zalimin ettiği kârdır.Mazlumun ahı indirir şâhı. Herşeyin bir vakti vardır.
Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi Elin ‘yüzün’ yumaz değil.
Eğer bir mümin’in kalbin kırarsan hakka eylediğin secde değildir.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.
Mü’min olanların çoktur cefâsı, Ahirette olurzevk-u sefâsı, Onsekiz bin âlemin Mustafâ’sı, Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Dağa düşer kül eyler, gönüllere yol eyler, sultanları kul eyler, hikmetli nesnedir aşk.
Türlü türlü cefanın adını aşk koymuşlar. Çok söz hamal yüküdür.
Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi vardır.
Ya Rabbena hayreyle, Muhammed’e yâr eyle, Kabrimizi nur eyle, Kabre vardığım gece.
Sabır saadeti ebedi kalır Sabır kimde ise o nasib alır.
Beğler azdı yolundan, bilmez yoksul halinden.Çıktı rahmet gölünden, nefs gölüne dalmışdur.
Yalancı dünyaya konup göçenler. Ne söylerler ne bir haber verirler.
Eğer, ilerde birgün “keşke” demek istemiyorsan, 3 şeyi doğru seç! Eşini, işini, arkadaşını.
Biz gelmedik dava için, Bizim işimiz sevda için, Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldik.
Dört kitabın manasını okudum tahsil ettim. Aşka gelince gördüm,bir uzun hece imiş.
Canım kurban olsun senin yoluna, adı güzel, kendi güzel Muhammed, şefâat eyle bu kemter kuluna, adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Benlik davasını bırak Muhabbetten olma ırak Sevgi ile dolsun yürek Hoşgörülü olmaya bak…
Eğer hor eğer hürmet Kişiye sözden gelir. Zehr ile pişen aşı Yemeğe kim gelir.
Aşk aşıkı şir eder, aslanı zencir eder, katı taşı mum eder.
Beni bende demen bende değilem, Bir ben vardır bende benden içeri.
Kırma dostun kalbini; Onaracak ustası yok. Soldurma gönül çiçeğini; Sulamaya ibrik yok.
Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da senoyalan.
Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaçhuri. İsteyene ver onları, bana seni gerek seni.
Elif okuduk ötürü Pazar eyledik götürü Yaratılmışı hoş gördük Yaratandan ötürü.
Zulum ile abad olanın akıbeti berbad olur.
Cemalini gördüm düşte çok aradım yazda kışta,bulamadım dağda taşta denizleri süzer oldum.
Bir gün sana zevâl ere yüce kaddin ine yere, budakların oda gire kaynaya kazan kıza saç.
Hoştur bana senden gelen. Ya gonca gül, yahutdiken. Ya hayattır, yahut kefen. Nârın da hoş, nurun da hoş. Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Nefistir seni yolda koyan, yolda kalır nefse uyan.
Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim. Aşkın ile avunurum; Bana seni gerek seni.
Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için…
Cümleler doğrudur sen doğru isen, Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.
Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.
Dünya yalan kardeşim, dünya yalan! Var mı yalan dünyada bakî kalan. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.
Aşık olamayan adem benzer yemişsiz ağaca.
Yunus derki gör taktirin işleri, dökülmüştür kirpikleri kaşları, başları ucunda hece taşları, ne söylerler ne bir haber verirler.
Dervişlik baştadır, tacda değil. Kızdırmak oddadır, sacda değil.
Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.
Benim bir karıncaya ulu nazarim vardır.
Kalem eğri dilli, mürekkep siyah yüzlü, kağıt iki yüzlü! Şimdi kalkıp arzuhalimi yazmaya kimi mahrem kılayım?
Delilsiz gidilmez yollar yamandir. Göçtü kervan kaldık daglar basında.
Kırk küpü yerden göğe dizseler, ortadan birini çekeler, var sen seyreyle gümbürtüyü.
Dervişlik olsaydı tâc ile hırka biz dahi alırdık otuza kırka…
Mansur’um, uş dâra geldim, Yusuf’um, pazara geldim. Arslanım, şikâra geldim, Velâkin yatağım orda.
Dünyada dertsiz baş olmaz. Derd’olanın ahı dinmez.
Cem olup geldiler Ken’an’ın kurdu “Biz yemedik” diye içtiler andı Yakup’un feryadı arşa dayandı Ağlar Yakup ağlar Yusuf’um diye..
Ya elim al kaldır beni. Ya vaslına erdir beni. Çok ağlattın güldür beni. Gel gör beni aşk neyledi.

Devamını Oku

Mevlana, bugünkü Afganistan sınırları içerisinde yer alan, Horasan bölgesindeki Belh şehrinde 1207 yılında dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. “Mevlaya ait olan” anlamına gelen Mevlana ismi, kendisine genç yaşta ders okutmaya başladığı sıralarda verilmiştir. Anadolulu anlamına gelen Rumi ismi ise kendisine batılılarca verilmiş bir lakaptır.
Mevlana, gelmiş geçmiş en büyük tasavvufçulardandır. Tasavvuf bir insan sanatıdır ve Mevlana da ömrünün çoğu döneminde insanlara hizmet için çalışmış, halk tarafından sevilen ve sayılan ayrıca bir tasavvuf şairidir. Mevlana henüz 9 yaşındayken çok büyük zorluklar içinde babası Bahâeddin Veled ve annesi Mümine Hatun ile birlikte Konya’ya göç etmişlerdir. 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı olan Gevher Hatun ile Karamanda evlenmiştir.
Mevlana’nın Allah aşkını konu alan şiirleri ve sözleri günümüzde hala önemini yitirmemiştir. Çoğu ders kitaplarında, bazı romanlarda konu olan Mevlana, unutulmayacak bir geçmişe sahiptir. Zira kendisi Allah yolunda kalbini eritmiş, nefsini öldürmüş büyük bir tasavvufçudur.
Anadolu’da tasavvufun en önde gelen temsilcilerinden birisi Mevlana’dır. Anadolu insanı ona büyük sevgi, saygı beslemiş ve düşüncelerini benimsemiştir. Aradan yaklaşık 700 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen onun düşünceleri hala Türk halkının ilgi ve sevgisini çekmeye devam etmektedir.
Mevlana’nın sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı günden bugüne, yalnız Türk halkının değil, çeşitli din ve kültürden olan bütün dünya insanlarının ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Nitekim, İrene Melikoff: “Mevlana’nın eserlerini dünya milletleri kendi dillerine çevirip okusalar, dünyada kötülük, harp, kin, nefret diye bir şey kalmaz” demiştir.
TASAVVUFTA 4 KAPI VARDIR
Tasavvufta 4 Kapı Vardır
1- Şeriat Kapısı
2- Tarikat Kapısı
3- Marifet Kapısı
4- Hakikat Kapısı
Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş; "Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti. İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir.İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir.İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile... Mevlana
MEVLANADAN MEŞHUR SÖZLERİ
"Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel
Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel
." Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün, Ya da göründüğün gibi ol.
• Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
• Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
. Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..
. Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
.Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..
• Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
. Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..
• Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
• İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
• Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
• Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
• Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
• Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
• Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
• Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
HAZRET-İ MEVLÂNÂ İLE ŞEMS HAKKINDA
Mevlânâ,Şems ile Konya'da buluştuğu zaman tamamıyle kemale ermiş bir şahsiyetti.Şems,Mevlanâ'ya ayna oldu.Mevlânâ,Şems'in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelline hayran oldu. Diğer bir ifadeyle Mevlânâ,gönlündeki Allah aşkını Şems'te yaşattı. Mevlânâ'nın Şems'e olan sevgisi,Allah'a olan aşkının ölçüsüdür.Çünkü Mevlânâ,Şems'te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu.Mevl'anâ açılmak üzere olan bir güldü.Şems ona bir nesim oldu.Mevlânâ bir aşk şarabı idi,Şems ona kadeh oldu.Mevlânâ zaten büyüktü,Şems onda bir gidiş,bir neşve değişikliği yaptı.Mevlânâ ile Şems üzerine söz tükenmez.Son söz olarak şöyle söyleyelim,Şems Mevlânâ'yı ateşledi,ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki,alevleri içinde kendi de yandı.
ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİ'NİN KONYA'DAN AYRILIŞI
Şems ile buluşan Mevlânâ,artık vartini Şems'in sohpetlerine hasretmiş,Şems'in nurlarına gömülüp gitmiş,artık bambaşka bir aleme girmişti.Şems'in cazibesinden yana yana dönüyor,ilahi aşkla kendinden geçercesine Sema ediyordu.Bu iki dostun sohpetlerindeki mukaddes sırrı idraktan aciz olanlar,ileri geri konuşmaya başladılar.Neticede Şems,incindi ve Mevlânâ'nın yalvarmalarına rağmen Konya'dan şama gitti.(14 mart 1246 perşembe)
HAZRETİ ŞEMS'İN KONYA'YA DÖNÜŞÜ
Şems'in ayrılığından derin bir ızdıraba düşen Mevlânâ,manzum olarak yazdığı güzel bir mektubu,Sultan Veled'in başkanlığını yaptığı bir kafileyle Şam'a,Şems'e gönderdi.Sultan Veled kafilesiyle Şam'a vardı,Şems'i buldu ve babasının davet mektubunu,hediyelerle birlikte saygıyla Şems'e sundu.Şems,''Muhammedi tavırlı ve ahlaklı Mevlânâ'nın aezusu kafidir.Onun sözünden ve işaretinden nasıl çıkabilir''diyerek,Mevlânâ'nın davetine icabet etti ve 1247'de Sultan Veled'in kafilesiyle,Konya'ya döndü.
HAZRETİ ŞEMS'İN KAYBOLUŞU
Şems'in Konya'ya gelişine herkez sevindi.Mevlânâ'da hasretin sıkıntılarından kurtuldu.Artık Şemsin şerefine ziyafetler verildi,sema meclisleri tertip edildi.Fakat huzurla,muhabbetle,dostluk içinde süren günler pek fazla sürmedi,dedikodular ve can sıkısı durumlar yeniden başladı.Şems, o dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu,gönüllerinden sevginin uçup gittiğini,akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya çaşıltıklarını bildi,Sultan Veled'e dediki:Gördün ya azgınlıkta yine birleştiler.Doğru yolu göstermekte,bilginlikte eşi olmayan Mevlânâ'nın huzurundan beni ayırmak,uzaklaştırmak,sonra da sevinmek istiyorlar.Bu sefer öylesine gideceğim ki hiç kimse benim nerede olduğumu bilmeyecek.Aramaktan herkez acze düşecek,kimse benden bir nişan bile bulamayacak.Böylece bir çok yıllar geçecek de kimse benim izimi tozumu göremeyecek.''İşte Sultan Veled'e böyle yakınan Şems,1247-1248 tarihinde Konya'dan aniden gidip kayboldu.Şems'in kaybolmasından sonra Mevlânâ herkezden onun haberini soruyordu.kim onun hakkında aslı esası olamayan bir haber bile verse ve Şems'i falan yerde gördüm dese bir müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükranelerde bulunuyordu.Bir gün bir adam,Şems'i Şam'da gördüm diye bir haber verdi.Mevlânâ buna tarif edilemeyecek şekilde sevindi ve o adama üstünde nesi varsa bağışladı.Dostlarından birisi,bu haber yalandır,o Şems'i görmemiştir dediğinde Mevlânâ şu cevabı vermiştir.''Evet onun verdiği bu yalan haber üzerine üzerimde ne varsa verdim.Eğer,doğru haber verseydi,canımı bile verirdim.''
HAZRET-İ MEVLANA'NIN ŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİNİ ARAMAK İÇİN ŞAM'A
GİDİŞİ Mevlana,Şems'i çok aradı,onun ayrılığı gönülleri yakan,sızlatan nice şiirler söyledi.Onu aramak için iki kere Şam'a gitti.Yine Şems'i bulamadı.Bu iki son seyehatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte,büyük bir ihtimalle 1248-1250 yılları arasında olduğu söylenebilir.Sultan Veled'in ifadesiyle Mevlana,Şam'da sret bakımından Tebrizli Şems'i bulamadı ama,mana yönünden onu,kendisinde buldu.Ay gibi kendi varlığında beliren Şems'i,kendi gördü ve dediki:''Beden bakımından ondan ayrıyım ama,bedensiz ve cansız her ikimizde bir nuruz.Ey arayan kişi!İster onu gör,ister beni.O'yum O'da ben.''
 

Devamını Oku

2012 yılı sevinçleri, mutlulukları, hüzünleri ve savaşlarıyla sona erdi. Bu yıl dünyada savaşın hakim olduğu, savunmasız ve masum binlerce insanın yok pahasına katledildiği hüzünlü bir yıldı. Dünya, gene binlerce masum Müslümanın katledilmesine seyirci kaldı.
Ülkemizde de durum farklı değildi. Terör örgütü PKK gene belli güçler tarafından hortlatıldı ve birçok Mehmetçiğimizi şehit verdik. Gene analar ağladı, bebekler yetim, eşler dul kaldı. Maalesef Müslüman ülkelerde değişen bir şey yok. Baktığımızda ortak olan tek noktamız Müslüman olmamız. Müslümanların olduğu her ülkede gözyaşı, kan ve ölümlerin önüne geçilemedi. Ne kadar umutsuzda olsam Allah’tan temennim 2013 yılının tüm dünyada barış, huzur ve mutluluğun hakim olduğu bir yıl olarak geçmesi.
Bu yıl maalesef benim ailem için de hüzün bir yıldı. Bu yıl ailemizden çok sevdiğimiz, hayata bakışıyla bizlere ders veren, her zaman ve her olumsuz olay karşısında bizlere manevi gücünü eksik etmeyen değerli ananemiz SULTAN  BUDAK ve ailemizin neşe kaynağı, her zaman o güzel gülüşüyle hatırlayacağımız, bizim hayata tutunma nedenlerimizden biri olan değerli ve biricik teyzemiz AYŞE HANIM ULUTÜRK’ ü kaybetmenin hüznünü yaşıyoruz. Tek tesellimiz; manevi olarak güçlü olan bu yakınlarımızın cennette olduklarına inanıyoruz ve manevi güçlerinden bizleri de mahrum bırakmamaları için onlara sürekli dua ediyoruz.   
Biraz ansiklopedik olacak ama bu yılın olaylarını atlamamamız için aklımda kalan ve kayda değer gördüğüm 2012’deki olayları tarih sırasıyla yazmaya çalıştım. İnşallah bu yıl ülkemiz ve dünyamızda barış ve huzurun hakim olduğu, Müslümanların katledilmediği, savaşların bittiği bir yıl olur. 2013 ülkemize ve tüm dünyaya hayırlı olsun.
                                                              
     İYİ YILLAR DİLEKLERİMLE
            HAKAN İNAÇ
 
 
Ocak
1 Ocak - Slovenya'nın Maribor ve Portekiz'in Guimarães kenti 1 seneliğine 2012 Avrupa Kültür Başkenti oldu.
1 Ocak - Nijerya'nın doğusundaki Ebonyi eyaletinde çıkan çatışmada en az 50 kişi hayatını kaybetti.
6 Ocak - Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklanarak cezaevine kondu.
7 Ocak - Türkücü Azer Bülbül vefat etti.
13 Ocak - Rauf Denktaş vefat etti.
13 Ocak - Lefter Küçükandonyadis vefat etti.
17 Ocak - İtalya’nın Toskana bölgesi açıklarında kaza yapan Costa Concordi kruvaziyer gemisi kayalıklara çarparak yan yattı.
31 Ocak - TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar istifa etti.
Şubat
24 Şubat - Adana’nın Kozan İlçesi, Ergenuşağı Köyü yakınlarında, Göksu Irmağı üzerindeki Gökdere Köprü Barajı kapağının patlaması nedeniyle baraj havzasında çalışan işçiler suya kapıldı.
27 Şubat - Yıldırım Demirören, Türkiye Futbol Federasyonu'nun yeni başkanı oldu. Demirören 229 oyun 221'ini alarak başkanlığa seçildi.
Mart
2 Mart - İstanbul, Sütlüce semtinde bisiklete yerleştirilen bomba patladı 15'i polis 16 kişi yaralandı
14 Mart - Bangladeş'te içnde 200 yolcunun bulunduğu feribot kaza yaparak battı, 32 kişi hayatını kaybetti, 100'den fazla kişi kayboldu.
20 Mart - ABD ve Gürcistan orduları Tiflis yakınlarında ortak tatbikat düzenledi. Rusya tatbikatı provokatif bir hareket olarak nitelendirdi.
Nisan
5 Nisan - Malavi Devlet Başkanı Bingu wa Mutharika geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
7 Nisan - Bangladeş'te şiddetli yağmurlar, yıldırım çarpmaları ve fırtına yüzünden 17 kişi hayatını kaybetti.
11 Nisan - Hint Okyanusu'nun Endonezya'ya yakın bölümünde, 8.6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
15 Nisan - Zamanının en büyük transatlantiği olan Titanik'in batışının 100. yıldönümü.
16 Nisan - İsrail'deki cezaevlerinde tutulan 1,200 Filistinli açlık grevine başladı.
18 Nisan - Türkiye'de etkili olan fırtınalar nedeniyle 5 kişi öldü, 20'den fazla kişi yaralandı.
20 Nisan - Pakistan'ın başkenti İslamabad yakınlarında yaşanan uçak kazasında 116 yolcu ve 5 mürettebat hayatını kaybetti, kazadan sağ kurtulan olmadı.
22 Nisan - Çin ve Rusya'ya ait savaş gemileri ve denizaltılar, Sarı Deniz'de düzenlenen Deniz'de İşbirliği 2012 adlı ortak tatbikata başladı.
23 Nisan - 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Alman Meclisi'nden sonra ilk defa Avrupa Parlamento'sunda kutlandı. Yaklaşık 140 çocuk, milletvekillerinin koltuklarını devralacak.
Mayıs
12 Mayıs - Galatasaray, Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda ezeli rakibi Fenerbahçe ile 0-0 berabere kalarak 18. şampiyonluğunu ilan etti.
20 Mayıs - Güneş tutulması, Pasifik, Kuzey Amerika ve Asya'dan görüldü.
22 Mayıs - 26 Mayıs — Azerbaycan'da gerçekleştirilen 2012 Eurovision Şarkı Yarışması'nı İsveç'ten Loreen, Euphoria adlı şarkı ile 372 puanla kazandı.
Haziran
2012 Avrupa Futbol Şampiyonası Ukrayna ve Polonya'da düzenlendi.
4 Haziran - Rus şarkıcı Eduard Khil vefat etti.
6 Haziran - Venüs Güneş'in önünden geçti. [Bir sonraki geçiş 2117`dedir]19 Haziran - Yüksekova'nın Dağlıca bölgesinde çıkan çatışmada 8 asker hayatını kaybetti.
22 Haziran - Türk Hava Kuvvetlerine ait F-4 Phantom II Keşif uçağı Suriye karasularının 1 mil açığında Suriye tarafından düşürüldü.
22 Haziran - Kosova polisi Sırp grup ile çatıştı ve en az 50 kişi yaralandı.
25 Haziran - Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamada Suriye sınırı ile ilgili olan Angajman kurallarının değiştirildiğini ve sınıra yaklaşan her unsurun askeri hedef muamelesini göreceğini açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı birlikler Suriye sınırına doğru kaydırılmaya başlandı. Gaziantep Havalimanı'na füzeler yerleştirilmeye başlandı.
Temmuz
1 Temmuz - 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası finalinde İspanya, İtalya'yı 4-0 yenerek şampiyon oldu.
2 Temmuz - Kuzey Kore'nin yeni lideri Kim Jong-un, Pizza ve topuklu ayakkabı'ya izin vermeye başladı.
2012 Yaz Olimpiyatları, Londra'da gerçekleştirilecek.
4 Temmuz - 22 Haziran 2012 tarihinde, Doğu Akdeniz'de,Suriye tarafından düşürülen Türk Hava Kuvvetlerine ait F-4 Phantom II uçağının pilotları Hv.Plt.Yzb. Gökhan ERTAN ve Hv.Plt.Tğm. Hasan Hüseyin AKSOY'un naaşları deniz dibinde tespit edildi
8 Temmuz - Afganistan'da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın yaptığı ziyaretin ardından peş peşe bombalar patladı. NATO askerlerini ve sivilleri hedef alan saldırılarda toplam 49 kişi öldü, 13 kişide yaralandı.
9 Temmuz - Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez tedavisinin tamamlandığını ve tamamen kanseri yendiğini açıkladı.
13 Temmuz - Kanada'da İnternetten müzik ve film indirmek serbest hale geldi.
13 Temmuz - ABD'li ünlü oyuncu Sylvester Stallone'un 36 yaşındaki oğlu Sage Stallone evinde ölü bulundu.
20 Temmuz - "Batman Dark Knight Rises" filminin ABD'nin Colorado eyaletinin Aurora şehrindeki ilk gösterimi sırasında düzenlenen saldırıda 12 kişi hayatını kaybetti.
27 Temmuz - 2012 Yaz Olimpiyatları Londra'da başladı.
Ağustos
12 Ağustos - Olimpiyatlar sona erdi. Türkiye; 2'si altın, 2'si gümüş ve 1'i bronz olmak üzere toplam 5 madalya kazandı.
17 Ağustos - Süper Lig'de 2012-13 sezonu saat 21.00'de başlayan Eskişehirspor - Akhisar Belediyespor maçıyla açıldı. Karşılaşmayı Akhisar Belediyespor, Güray'ın attığı golle 1-0 kazandı.
Eylül
21 Eylül - 250’si tutuklu 365 sanığın yargılandığı Balyoz Davası’nın kararı açıklandı. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 34 sanık için beraat kararı verildi.
Ekim
3 Ekim - Türkiye'nin Şanlıurfa ilinin, Akçakale ilçesine, Suriye tarafından düşen top mermileri sonucunda 3 çocuk, 2'si kadın olmak üzere toplam 5 kişi hayatını kaybetti. Karşılık olarak Türk birlikleri Suriye'deki askeri hedefleri top ateşi altına aldı. Türk Ordusu'nun top ateşleri sonucunda 14 Suriye askeri hayatını kaybetti, 25 Suriye askeri de yaralandı.
4 Ekim - TBMM Suriye gündemiyle olağanüstü toplandı. Hükümete Suriye'ye askeri operasyon yetkisi verildi.
5 Ekim - MARDİN Büyükşehir oldu.
26 Ekim - Windows 8 satışa sunuldu.
 
   Kasım
 30 Kasım
 
Aralık
21 Aralık 2012-Türkiye'nin ilk keşif uydusu Göktürk-2'nin ODTÜ'de yapılan fırlatma töreni sırasında öğrenciler Başbakan Erdoğan'ı protesto etmişti. O öğrenciler bu sabah yapılan operasyonla gözaltına alındı.
 
27 Aralık 2012- ODTÜ'de Başbakan'ı protesto eden öğrencilere destek vermek amacıyla Galatasaray Üniversitesi'nde protesto gösterisi düzenlendi .

Devamını Oku

     Kurban, belirli bir hayvanı, belirli bir vakitte ibadet niyetiyle kesmektir. Burada kast edilen belirli hayvanlar koyun, keçi, sığır, deve gibi kurban edilmesi dinen caiz hayvanlardır. Belirli vakit ise kurban bayramının ilk üç günüdür.Hür, mukim(yolcu olmayan) ve Müslüman ve dini ölçüye göre zengin sayılan (nisaba malik olan) kişiler kurban kesmekle mükelleftir. Kurbandaki dini zenginlik ölçüsüne göre bir ticaret malının veya kazanılmış paranın üzerinden zekatta olduğu gibi bir yıl geçmesi şart değildir. Yani daha evvel fakir iken kurban bayramı günlerinde aniden kazanç sağlayarak zengin olan kişiye kurban vacip olur.  
     Kurban kelimesinin anlamı yaklaşmak demektir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurur: Kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Ona ulaşan yalnızca sizin takvanız (Allah’a olan saygınız)’dır. Kurban ibadeti Allah’ın yüce adının zikredilmesi, yeryüzündeki bütün hayvanların onun mülkü olduğunun bilinmesi ve bu hayvanların Allah’ın rahmetiyle insanoğlunun istifadesine sunulmuş olduğunun şuuruna erilmesi gayesiyle meşru kılınmıştır
Ve asıl konumuz kurbanın hikmeti;
    Toplumumuzda zengin ve orta halli insanlar yanında yarı aç yarı tok yaşayan, bırakın et yemeyi karnını zor doyuran, ama bu halini belli etmeyen çok onurlu, şahsiyetli, kimseden bir şey istemeyen yoksul insanlarımız için kurban bayramı Allah Teala’nın bir ziyafetidir. Bu sayede yoksulların da gönülleri alınmış olacak, sosyal adaletin yaygınlaşmasında ve insanlarımız arasındaki sevgi ve muhabbetin artmasında büyük bir etken olacaktır. Yani kurban ibadeti Ramazan’da verdiğimiz zekat ve fıttır sadakası gibi Müslümanlar arasında yardımlaşmaya sebep olan bir ibadettir.
Kimler Kurban Keser
Aşağıdaki şartları taşıyan kimselerin kurban kesmesi vaciptir:
1) Müslüman olmak,
 2) Akıllı olmak,
 3) Erginlik çağına gelmiş olmak,
 4) Hür olmak,
 5) Mukim olmak (Yani misafir olmamak),
 6) Nisap miktarı mal veya paraya sahip olmak. (Kurban nisabında mal ve paranın üzerinden bir senenin geçmesi şart değildir.)
Kurban kesiminin vakti, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Üçüncü günün akşamından sonra kurban kesilmez.
Hangi Hayvanlar Kurban Edilir
    Hayvanlardan sadece koyun, keçi, sığır,manda ve deve kurban edilir. Bunlardan koyun ile keçi bir yaşını, sığır ve manda iki yaşını, deve beş yaşını bitirmiş olmalıdır. Ancak, koyun altı ayını tamamladığı halde bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olursa kurban edilebilir. Keçi için böyle bir durum yoktur, bir yaşını doldurması şarttır.
 Koyun ve keçi bir kişi için kurban olur. Sığır, manda ve deve birden yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.
    Evla olan kişinin kurbanını kendisi kesmesidir. Ancak, kendi beceremezse başkasını vekil eder ve niyet edip kesilirken kurbanına bakar, şahit olur.
 Kurbanın eti üçe taksim edilir. Bir parçası kendi ailesine nafaka, ikinci parçası ahbab-ı yarana ziyafet, üçüncü parçası da fakirlere sadaka olarak verilir. Kurban derisi satılamaz. Evde seccade yapılabilir, ya da fakirlere veya hayır kurumlarına bağışlanabilir.
Kur’an – ı Kerimde Yüce Allah’ın Kurbanla ilgili emri şöyledir:
Biz gerçekten sana Kevser’i verdik , öyle ise Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes." (Kevser: 1-2)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem ise kurbanla ilgili şunları buyurur: “Allah katında günlerin en büyüğü Kurban bayramının birinci ve ikinci günüdür.”
“Âdemoğlu Kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş ile Yüce Allah’a yakınlaşabilmiş değildir.”
“Ey insanlar kurban kesiniz. Ondan akan kanlar nedeniyle Allah’tan mükâfatınızı bekleyiniz. Şüphesiz kurbanın kanı yere düştüğü zaman kişi Allah’ın himayesi altına girer.”
“Kurbanın her bir kılı için bir sevap vardır.”
“Kurban kesilirken kanı yere düşmeden Allah katında yüksek bir mertebeye çıkar bununla nefsinizi temizleyiniz.”
Ayrıca peygamberimiz kesilen kurbanların ahirette bize faydasını şöyle anlatır: kestiğiniz kurbanlar sırat köprüsünden geçerken size binek olacaklardır. Kıldan ince kılıçtan keskin bu köprüyü bize güvenli kılan kurbanlarımızı gücümüz yetiyorsa eğer kesmekten geri durmayalım.
Peygamberimizin yoksulluk nedeniyle kurban kesemeyenlere de onların mahrumiyetlerini giderecek müjdesi vardır:
Bir adam ey Allah’ın resulü ben fakirsem kurbanda ne yapabilirim diye sordu. Peygamberimiz de: Sen o gün saçını tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, etek tıraşını olursun. Bu da sana Allah katında bir kurban yerine geçer diye buyurdular.

Devamını Oku
Page 2 of 3
Top