ERDOĞMUŞ KÖYÜ


    Lüks hayat denince aklıma dünyevileşmek, maddi tatminsizlik, israf ve mutsuz insan toplulukları geliyor.
     Çağımız hızla tüketim toplumu haline geldiği şu günlerde birçok ailenin ahlaki değerleri ters yüz olmuş, birçok aile yaşadıkları tatminsizlik ve lüks tutkuları yüzünden dağılma noktasına gelmişlerdir. Lüks tutkunu birçok genç kızımız, evlerinden kaçarak, zengin ve gösterişli bir hayat sürmek amacıyla büyük bir keşmekeşin içine girmektedirler. Daha sonra umdukları o şatafatlı hayatı bulamayınca büyük bir hayal kırıklığıyla geçmişteki hayatlarına dönmek zorunda kalmaktadırlar. Bunda tv kanallarımızda oynayan zengin ve lüks hayatı özendiren diziler ve sanatçıların hayatlarının önümüze getirildiği magazin programlarının katkısını görmezden gelemeyiz. Bir özenti toplumu haline geldiğimiz şu dönemde artık hiçbir şey bizi tatmin etmemeye başladı ve bu tatminsizliğimiz yüzünden maalesef birbirimizle maddi bir yarış haline girdik. Sadeliğin ölçü olarak alınmadığı bir toplumda israf artar, maneviyat bozulur, gösteriş ve lüks tutkusu ön plana çıkar. Yüce dinimiz İslamiyet insanların sade , gösteriş ve riyadan uzak bir yaşam sürmesini emretmiştir. Artık günümüz toplumunda modern hayat bize hedef olarak hep tüketimi ve israfı güzel gösterip, ihtiyaçlarımızın farkına varamamamıza sebep olmaktadır. Modernleşme adına yaptığımız gereksiz harcamaların ve lüksün, sade ve mütevazi hayat yaşayan gerçek olgunluğa ve kemale ermiş olan çevremizdeki dostlarımızla aramızda bir uçurum oluşturduğunun farkına varamıyoruz. Evimize gelen arkadaşlarımızı samimiyetimiz ve dostluğumuzla değil lüks koltuklarımız, gösterişli avizelerimiz ve sadelikten uzak şatafatlı hayatlarımızla karşılıyoruz. Sadelik hayatımızdan çıkınca samimiyetimizin masumiyetimizin kaybolduğunu göremiyoruz. Evlerimiz “el ne der” kaygısıyla gerekli gereksiz  aldığımız eşyalarla dolup taşıyor, bir süre sonra bu eşyaları atacak yer aramaya başlıyoruz. Halbuki gereğinden fazla alış-veriş ve israf yerine tutumlu olmayı hayat tarzı haline getirsek hem bütçemizi sarsmamış hem de sade ve samimi bir yaşam tarzı olan bir toplum olmuş oluruz. Cevap bulamadığım bir soru da neden hayır yapma, sadaka verme, fakir ve muhtaçlara yardım etme  gibi güzel ve hayırlı işlerde paramızı daha rahat harcayıp israf edemezken gereksiz ve lüzumu olmayan şeylere paramızı düşünmeden ve fütursuzca harcayabiliyoruz. Bu da şu anlama geliyor; israf şeytanın bir oyunu olduğu için gösterişli ve gereksiz şeylere para harcarken paramızın eksildiğinin hiç farkına varamıyoruz, buna karşın bir hayır yapacağımız zaman cebimizden çıkan kuruşu hesap ediyoruz. Sözün özü toplumumuz en büyük hastalıklarından olan israfı yenmek için sevgili peygamberimizin (SAV) yaşadığı sade, israf ve gösterişten uzak olan hayatını kendi hayatımıza örnek almalıyız. Unutmayalım ki bizi gerçek dostlarımız, lüks eşyalarımızla, güzel arabalarımızla, şık kıyafetlerimizle değil, samimi, içten ve gerçek duygularımızla değerlendirirler. Gelin biz de toplumuza örnek olmak için ne kadar zengin de olsak, mevki makam sahibi de olsak, gösterişli ve şatafatlı hayat yerine sade bir hayat sürelim ki hem hayatımızdaki samimi ve gerçek dostlarımızı bulalım hem de mutlu ve huzurlu bir hayat sürelim.            

Saygılarımla…

 

Devamını Oku


   Bayramlar sevinçlerin doruğa ulaştığı, tüm aile bireylerin bir araya geldiği, kaynağını yüce dinimiz İslamiyet’ten alan müstesna günlerdir. Aynı zamanda bayramlar akrabaların hasret giderdiği birlik ve beraberlik içinde dolu dolu yaşadığı özel günlerdir.
    Çocukluğumdaki bayramlar bana daha samimi ve daha masumane duygularla yaşadığımız anlar olarak aklımda yer etmiştir. Bayram denince aklıma ilk gelen sabah erken kalkıp evin tüm erkeklerinin bayram namazına gidip, namaz çıkışı camiye gelen tüm cemaatle bayramlaşmasıdır. Ardından biz çocuklar bayramdan birkaç gün önce alınmış olan yeni bayramlık elbiselerimizi ve gıcır gıcır ayakkabılarımızı giyer ve biran önce bayramlaşmak için can atardık. Bana eski bayramların daha güzel gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de yeni bayramlık elbiselerimizi giymekti. Çünkü maddi imkansızlıklarımızdan dolayı her zaman yeni elbiseler yeni ayakkabılar alamazdık.Buna karşın  büyüklerimiz her bayram şartlarını zorlayarak mutlaka bize yeni elbiseler ve ayakkabılar alırlardı. Biz de yeni elbiseler giymek için bayramı adeta iple çekerdik. Ama günümüzde maddi imkanların daha iyi olması sebebiyle artık o heyecanı çocuklarımızda göremiyorum. Çünkü bizim bayramdan bayrama giyebildiğimiz yeni elbiseleri onlar yılın tüm günlerinde giyebiliyorlar. Bu da onların bizim yaşadığımız o heyecanı ve mutluluğu yaşamalarına engel oluyor.
    Bayramdaki damak tadımıza gelince günler öncesinden hazırlanmış börekler, baklavalar bayramlaşmaya gelen dostlarla namaz sonrası yenilir ve ardından çevremizdeki en yaşlı insanlardan başlayarak tüm akrabalarımızın ve komşularımızın bayramları tebrik edilir, eller öpülür, harçlıklar alınırdı. Harçlıklarımız da çok masumaneydi. Bazen bir mendil bazen birkaç şeker bazen de cüzi miktarda harçlıktı. Biz bunların hepsiyle mutlu olurduk. Ama günümüzde çocuklarımızın cebinde, bizim günlük verdiğimiz o kadar büyük harçlıklar var ki, büyüklerinden aldıkları şekerleri, harçlıkları beğenmeyip burun kıvırabiliyorlar. Ve gene bizim yaşadığımız o mutluluktan mahrum kalıyorlar. Belki de bu yüzden bizim çocuklarımız bayramda yaşadığımız o coşkuyu, heyecanı yaşayamıyorlar. Yani para her zaman mutluluk getirmiyor ne yazık ki.
     Artık günümüzde bayramlar akrabaları, büyükleri ziyaret değil, birkaç günlüğüne yurtiçi veya yurtdışına ailecek yapılan tatiller haline geldi. İnsanlar birlik ve beraberlik içinde bir araya gelerek bayram kutlamak yerine adeta akrabalarından, büyüklerinden kaçarak bireysel tatil yapmayı amaç edinmiş durumdalar. Bu da bayramlarımızın ne kadar yozlaştırılmaya çalışıldığının bir göstergesidir. Bayramdan aylar önce seyahat firmalarının televizyonlarda ve basında verdiği tatil reklamlarıyla adeta bayramları tatil ve dinlenme amaçlı günler olarak göstermekteler. Ama bizim seyahat firmalarını basını ve televizyonları suçlamaya hakkımız yok. Zaten biz tatile gitmeyip akraba ve dost ziyaretleri için memleketimize gitsek bu yeni nesil bayram anlayışını kendiliğinden ortadan kaldırmış oluruz.
     Bize düşen en büyük görev çocuklarımıza bayramın, mutluluğu paylaşmak, yolumuzu bekleyen büyükleri ziyaret etmek ve yıl içerisinde bir araya gelemediğimiz tüm akraba ve dostlarımızla hasret gidermek için bir fırsat olduğunu öğretmektir.
    Birkaç gün sonra kutlayacağımız bayram bizim için bir fırsat olsun. Eğer bir tatil planı yapmışsak tatilimizi iptal edip, sıcak kumsallar yerine yürekleri insan sevgisiyle sıcacık olan ve bizi hasretle bekleyen akrabalarımızın bulunduğu köylerimize, kasabalarımıza gitmek için planlar yapalım. Unutmayalım ki hasret ve özlemle yad ettiğimiz eski ramazanları tekrar yaşamak bizim elimizde. Yeter ki isteyelim ve çaba sarf edelim. Biz zamana değil zamanı bize uyduralım ki özlediğimiz ramazanlara bir an önce kavuşalım.
     Ramazan Bayramının tüm halkımıza, İslam alemine ve insanlığa huzur, mutluluk ve barış getirmesi dileğiyle….
HAKAN İNAÇ
DENİZLİ TİCARET ODASI KOBİ UZMANI

Devamını Oku

AİLE

Aile, anne baba ve çocuklardan oluşan en küçük toplum birimidir. Bu bakımdan aile toplumun temel taşı sayılmıştır. İlk toplumlardan günümüze kadar, bütün toplumlarda aile vardır. İnsanları diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri, insanların aile düzeni içinde yaşamalarıdır. Anne baba ve çocukların yanında nine, dede, amca, hala, dayı ve teyzeler de aileden sayılır.
Dinimize göre aile; anne, baba ve varsa çocuklardan oluşan kutsal bir yuvadır. Birbirlerine sevgi ve saygı bağlarıyla bağlı olan; aynı inanç, aynı düşünce ve aynı duyguları paylaşan; kendilerine düşen görevleri yerine getiren bireylerden oluşan aileler, huzurlu olurlar. Kur''an-ı Kerim''de "Allah sizlere kendinizden eşler, eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. buyurulur.
İslâm dini aileye büyük önem vermiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden koruyan bir kurumdur. Kur''an-ı Kerim''de "İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi Allah''ın varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır. buyurulur.
Toplumun özü ve temeli ailedir. Uygarlıkta ileri gitmiş ne kadar millet varsa, aile ocağında iyi eğitim görmüş bireylerden meydana gelmiştir. Çünkü milletler birçok ailenin birleşmesinden meydana gelmektedir. Dinimiz, ailelere, aile kurumuna ve aile bireyleri arasındaki ilişki ve bağlara büyük önem vermektedir.
Aile, evlilik ve nikah bağıyla kurulur. Peygamberimiz bir hadisinde "Nikah benim sünnetimdir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla öğünürüm. buyurmuştur.
Ailenin düzenli, huzurlu ve mutlu olması, aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma bilinci içinde olmalarına bağlanmıştır. Aslında milletin bütün bireyleri, birbirleriyle sevgi, saygı ve yardımlaşma ihtiyacındadırlar. İnsan, yaradılışı gereği bir başkasına muhtaçtır. Üzüldüğümüz veya sevindiğimiz zaman, bu duygularımızı paylaşacak dostlar ararız. Bunların başında da aile üyeleri gelir.
Anne ve babalar, kendileri ve çocukları için çalışırlar. Aile üyelerinin ihtiyaçlarını helâl yoldan çalışarak temin ederler; çocuklarının geleceği için çok büyük maddî ve manevî fedakârlıklar gösterirler. Çocuklarına millî ve manevî değerleri tanıtırlar. Onların güzel ahlâklı olmaları için çaba harcarlar.
Anne ve babasını seven çocuklar, içten gelen bir sevgi ve saygı duygusuyla onlara bağlanırlar. Aile içinde düzen ve huzurun sağlanmasına yardımcı olurlar. Kendilerinden yaş ve tecrübede daha büyük olan aile bireylerine saygıda, küçük olanlara ise sevgide kusur etmemeye çalışırlar.Aile bireyleri kendi aralarında, yardımlaşma ve dayanışma içinde olurlar. Herkes, ailenin sevinci ile sevinir, üzüntüsüyle üzülür. Aile bireyleri kendilerine düşen görevleri aksatmadan yerine getirirler. Anne ve babasına eziyet etmezler. Akrabalarını, dostlarını ve komşularını sever, sayar ve yardımlarına koşarlar.
Aile, her insanın doğup büyüdüğü kutsal bir ortamdır. Hepimizin kaldığı bir yer vardır. İnsanların kaldıkları yerlere ev deriz. Ancak aile bireylerinin yaşadıkları yerlere yuva denir. Aile yuvalarına, aile ocağı da denilmektedir. Aile yuvası ve aile ocağı gibi deyimler, içinde rahatlık ve güven duygusu veren, içinde sıcaklığını hissettiğimiz yerler anlamında kullanılmaktadır. O hâlde, içinde yaşadığımız binaların maddî yapısına ev derken, içinde yaşadığımız manevî ortama da aile yuvası veya aile ocağı diyoruz.
Hepimiz aile yuvamızın şeref ve haysiyetini zedeleyecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Büyüklerimize saygı göstermeli, küçüklerimize her konuda yardımcı olurken, şefkat ve merhametimizi onlardan esirgememeliyiz. Elimizden geldiğince aile bütçesine katkıda bulunmalıyız. Ev işlerinde ve dışarı işlerinde birbirimize yardımcı olmalıyız. Bunların karşılığında hiçbir ücret beklememeliyiz. Çünkü aile işlerinin ücreti sevgi ve ilgidir.
Aile bireyleri, ara sıra, birbirlerine hediye alarak sürpriz yapmalıdırlar. Bu olay hepimizi çok heyecanlandırır. Aile içindeki neşemiz bir kat daha artar. Bu mutluluğu hep birlikte paylaşırız. Bayram, kandil ve önemli günler hediye almak için en uygun zamanlardır. Çünkü hediye sevgi sembolüdür. Sevgili Peygamberimiz de bazen, aile bireylerine hediye vererek onları sevindirirdi. Hediyeleşme konusunda da ümmetini teşvik ederdi. O, aile içerisinde en büyük hediyenin sevgi olduğunu belirtmiştir.

AİLELERİN DAĞILMASI
Evlilikler neden yıkılıyor? Aileler neden dağılıyor? Aslında bu soruların cevabı evlilik öncesine dayanıyor. Evlilikler hatalar üzerine kuruluyor.
Evlilik insan hayatında en önemli aşamalardan biri şüphesiz. Evlilik bir büyük yolculuktur. Yolculukta beraber olduğumuz kişiler ya o yolculuğu çok zevkli hale getirir ya da o yolculuğu ızdırap haline. İnsan elbette mutlu olmak için evlenir. O yuvada insanlar hayallerindeki mutluluğu yakalamaya çalışırlar.
Günümüzde yaşanılan evlilikler acaba bu beklentiye ne kadar cevap veriyor? Gerçekten bu beklenti ailede veya evlilikte karşılığını bulabiliyor mu?
Evlilikler neden yıkılıyor? Aileler neden dağılıyor? Aslında bu soruların cevabı evlilik öncesine dayanıyor. Evlilikler hatalar üzerine kuruluyor. Sonuçta ilk sarsıntı yıkımla sonuçlanıyor.

EVLİLİK ÖNCESİNDE YAPILAN HATALAR ŞUNLAR:
Acemice ve bilinçsizce eş seçimi yapılıyor .

Adeta "Hele bir evlenelim de o zaman doğruyu ve yanlışı anlarız." mantığı hakim pek çok evlilikte. Düşünün bir kere trafikte bir araç kullanabilmek için aylarca kursa gitmek gerekiyor, bir çocuğa tarih dersini anlatabilmek için ise üniversite bitirmek. Evlilikler sadece çiftlerin haz duygularını tatmin alanı değildir. Bizim inanç ve kültürümüze göre evlilik ve aile hem bu dünya hem de ahiret hayatının kazanımları için yapılır. Yani insanlar yaşadığı birliktelikle ve yetiştirdiği yeni nesillerle bu dünyada ve ahirette mutlu olur. O nedenle seçilen eşin ahlaklı ve inançlı olması da önemlidir. Bir zamanlar (eli yüzü düzgün biri, helal süt emmiş biri) ile bu kastedilirdi. Şimdilerde bu kaçıncı sıralarda acaba? Bizim için ailelerde olması gereken; saygı, sevgi, vefa, edep, hoşgörü, samimiyet, itaat duygusu ve namus anlayışı acaba ne kadar anlamlı bir şekilde bilinip yaşanıyor? evlenmek ve dünyaya çocuklar getirip onları yarınlara hazırlamak için ne kadar az şey gerekiyor. Daha birlikte yaşamanın anlamını ve sorumluluğunu bilemeden bir ömrü birlikte yaşayacağı insanı seçiyor. Sonra da deneme yanılma süreci başlıyor. Olmadı hadi bitirelim bu evliliği deniliyor ve mutluluklar başka bahara kalıyor.

Ortak fikir ve düşünceye dikkat edilmiyor
Evlilikler sadece çiftlerin haz duygularını tatmin alanı değildir. Bizim inanç ve kültürümüze göre evlilik ve aile hem bu dünya hem de ahiret hayatının kazanımları için yapılır. Yani insanlar yaşadığı birliktelikle ve yetiştirdiği yeni nesillerle bu dünyada ve ahirette mutlu olur. O nedenle seçilen eşin ahlaklı ve inançlı olması da önemlidir. Bir zamanlar (eli yüzü düzgün biri, helal süt emmiş biri) ile bu kastedilirdi. Şimdilerde bu kaçıncı sıralarda acaba? Bizim için ailelerde olması gereken; saygı, sevgi, vefa, edep, hoşgörü, samimiyet, itaat duygusu ve namus anlayışı acaba ne kadar anlamlı bir şekilde bilinip yaşanıyor?

Yeni evliler artık her zorluğu yalnız aşmak zorunda
Yeni evliler adeta evlenir evlenmez kendi başlarına kalıp her zorluğu kendi başlarına çözmeye çalışmakta ve çoğu zaman basit sorunlarda ciddi sıkıntılar çekmektedir. Önceden aile yapımız eşlerin aile büyüklerinin adeta koruma bariyeri ve kılavuzluğu ile sığ suları kazasız belasız atlatabiliyorlardı. Gün geliyordu koca aile büyüğü tarafından nasihatle uyarılıyordu. Eşin ve çocukların zarar görmesi engelleniyordu. Gün geliyordu evin kadını çocuk yetiştirme konusunda aile büyüğünün engin tecrübesini yanında hissediyordu. Şimdilerde basit bir sorun zamanında çözülemeyince bir ailenin sonu olabiliyor.

Eşler birbirlerine yeterince zaman ayırmıyor
Adeta insanlar birbirlerinden kaçmakta. En basitinden aile bireyleri birlikte olabildikleri en değerli vakitlerini televizyon karşısında, internet başında ya da kulaklıkla müzik dinleyerek geçirmekteler.
Anne ve babalar, çocuk avutmakta kullandığı televizyonun bağımlısı oldu. Akşamları en verimli vakitler daha çok babalar haber izlemekle, anneler dizi izlemekle ve çocuklar ne bulurlarsa onunla yetinerek geçiyor.
Evliliklerde kişiler belki fizikî olgunluğa ulaşıyor; fakat kişilik olarak ve sosyal sorumluluklar açısından yetersiz kalıyorlar. Evliliğin sadece zevk ve sefa yönü öne çıkıyor ve insanlar çabuk kırılıp dökülüyor. Karşılaşılan sorunlar bilinçli bir rehberlikle aşılamadığı zaman gereksiz yere büyüyor. Önce aile içi şiddet ve son olarak boşanma yolu seçiliyor. Sonuçta eşler evlilik mi yapıyorlar yoksa evcilik mi oynuyorlar anlayamadan mahkemelere koşuyorlar.

HAYIRLI EVLAT
Hepimiz hayırlı bir evlat yetiştirmek isteriz. Evlendiğimizde hayırlı bir çocuk dünyaya getirmek için dua ederiz veya bizim için böyle dua edilir. Bir çocuk dünyaya getirdiğimiz zaman ise bu sefer onun hayırlı bir evlat olması için dua ederiz veya onun, bizim için hayırlı bir evlat olması için dua ederler. Bir zaman sonra bu konuşmalarımıza sohbetlerimize yansır “felancanın çocuğu hayırsız çıkmış. felanın çocuğu nekadar hayırlı evlatmış” gibi dahada sonraları hayırlı evlat kavramı’nı nasihatlarımızda buluruz. Torunlarımıza; “oğlum baban gibi hayırsız olma, veya kızım annen gibi hayırlı evlat ol” gibi… Öyleyse hayırlı evlat’a herkesin bir ihtiyacı vardır insan olan herkesin.
Peki bu hayırlı evlat’ı neye göre belirleriz yani çocuk neye göre hayırlı evlat vasfını neye görede hayırsız evlat vasfını alır.? Bazı kimselere göre insan yaşlandığı zaman kötürüm olup elden ayaktan düşünce ona bakan yediren içiren ihtiyaçlarını gideren öldüğü zamanda bir çukura yuvarlayıp üzerine toprak örten sonrada aslını neslini unutan evlattır hayırlı evlat, kimisine göre de ev’e ekmek parası getirendir hayırlı evlat, yaşlanınca huzur evine girince aydat parasını ödeyendir, öldüğü zamanda siyah gözlükleri takıp saygı duruşunda bekleyendir hayırlı evlat.
Birçok hayırlı evlat tanımları vardır insana göre de görecelidir hayırsız evlat da kezalik aynı şekildedir. Peki hayırlı evlat’ın göreceli olmayan nesnel yani genel, herkese hitap eden bir tanımı yokmudur? VAR! İslam kültür ve medeniyetinde hayırlı evlat’ın bir tanımı var:
Hayırlı evlat; anne ve babasına dünyadayken iyilikte bulunan öldüğü zamanda arkasından hayır dua edendir.
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra 23. ayet)
Bu ayeti kerime dünyüdayken anne babasına iyilikte bulunması gerektiğine bir delildir ama bu hayırlı evlat demek değildir çünkü burada bir eksiklik var verilen tanım tamamıyla henüz tahakkuk etmiş değil tanımın kalan kısmı da; “öldüğü zamanda arkasından hayır dua edendir” bu tanıma işaret eden ise şu hadisi şeriftir:
“İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır.
Üç şey onun amel defterinin açık kalmasını sağlar:
1- Sadaka-i Cariye, (hayrı devam eden iyilikler) “cami yaptırmak, kur’an kursu, çeşme, vs. var olduğu müddetçe işleyen…”
2- Yararlanılan ilim. “bir kitap telif edip insanlara bırakmak, talebe yetiştirip insanların yararına bırakmak gibi…”
3- Kendisine dua eden salih evlat.

İşte hayırlı evlat tanımı şimdi tahakkuk etmiştir demekki hayırlı evlat olması için dünyadayken kendisine iyilik yapacak yukarıdaki ayeti kerimenin dediği gibi sonra Salih bir çocuk olacak ve öldüğü zamanda anne babasının arkasından dua edecek dua ettirmeyecek bizzat dua edecek. Dua etmekten maksat kur’an okuyup annesi babasına bağışlamaktır başka; sadaka vermek, hacca gitmek, tavaf yapmak, mevlit v.s. iyiliklerde bulunup sevabını anne babasın’a bağışlamaktır tüm bunlara toplu olarak dua denir. Yani bütün ibadetleri bizzat kendisi yapıp sevabını anne babasına bağışlamaktır.

 

Devamını Oku

 

Güzellik ve İnsan

İnsanın özelliklerinden biri de güzele ve güzelliğe ilgi gösteren bir varlık olmasıdır. Çünkü insan yaratılış olarak güzeldir ve güzelliği sever. Yüce Allah Kur'an'da "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" buyurarak insanın bu özelliğine dikkat çekmiştir. Başka bir ayette de "…Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı" buyurmuştur. Yaratılışından getirdiği bu özelliği gereği insan, güzel söz söylemekten ve işitmekten, güzel davranışlarda bulunmaktan, güzel iş yapmaktan hoşlanır ve mutlu olur.

Din ve Güzel Ahlak

Din, insanları iyiye, güzele, doğruya yöneltmek için Allah'ın peygamberleri aracılığı ile bildirdiği ilahi kuralların tümüne denir. Güzel ahlâk ise, iyiye, güzele, doğruya yönelik tutum ve davranışlara denir. Güzel ahlak sahibi olan insanlara "ahlaklı" denir. Kötü, çirkin ve yanlış davranışlarda bulanan kimselere ise "ahlaksız" denir.

Güzel ahlâkın birey açısından önemi;

Güzel ahlâk, insanın Allah'la, kendisiyle, diğer insanlarla ve çevresiyle olan ilişkilerinde uyumlu ve ölçülü davranmasıdır. Güzel ahlâk, insanın Allah'a karşı sorumluluğunun bir gereğidir. Bu açıdan güzel ahlaklı insanlar, görev ve sorumluluk duygusu gelişmiş insanlardır.

Güzel ahlak bireyi kötülüklerden sakındırır, iyilik ve faziletlere yöneltir; insana şeref ve onuruyla bağdaşır nitelikler kazandırır. Bireyi çevresiyle uyumlu bir insan haline getirir. Böyle kimseleri hem Allah, hem de insanlar sever ve saygı duyar. Böylece hem kendileri mutlu olurlar, hem de diğer insanların mutluluğuna katkıda bulunurlar. Kısaca güzel ahlâk sahibi olan kimse erdemli bir insan olmanın mutluluğunu yaşar. Bu nedenlerden dolayı birey açısından güzel ahlâk çok önemlidir.


Güzel ahlâkın toplum açısından önemi;

Güzel ahlak sahibi kimselerin oluşturduğu toplumda toplumun huzurunu bozacak, birlik ve beraberliğini ortadan kaldıracak, insanın şeref ve onuruna yakışmayan kötü davranışlar hoş görülmez. Böyle bir toplumun bireyleri, hem Allah'a hem de birbirlerine karşı görevlerini yerine getirirler, birbirlerinin hak ve hürriyetlerine saygı gösterirler. Doğruluğu esas alarak, yoksulları, yetimleri, kimsesizleri koruyup gözetirler. Bu nedenle güzel ahlâk sahibi kimselerin oluşturduğu toplumda huzur, mutluluk, hoşgörü, güven, yardımlaşma ve dayanışma vardır.



Güzel ahlak sahibi insanın özelliklerinden bazıları;

1. -Güvenilir bin insandır.
2. -Üzerime düşen görevleri yapar
3. -Verdiği sözde durur.
4. -Emanete ihanet etmez
5. -Kötülüğe yaklaşmaz
6. -Savurganlıktan Kaçınır
7. -İçbir konuda doğruluktan ayrılmaz
8. -Kimsenin arkasından konuşmaz.
9. -Kıskançlıktan, yalan ve iftiradan Kaçınır
10. -Başkalarını hor görmez.
11. -Görgü kurallarına uyar
12. -Öfkesini yenmesini bilir.



Peygamber Ahlakı

En yüce ahlâka sahip olduğundan, yüzyıllar boyunca, dost ve düşman, herkesin üzerinde birleştiği tek bir insan vardır:
Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam.
Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, "güzel ahlâkı tamamlamak" olarak ifade ediyordu.
Onu en son elçisi olarak insanlığa gönderen Yüce Allah da, Peygamberimizde bizim için "en güzel" örneğin bulunduğunu haber veriyor.
Eğitimde güzel örneklerin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Büyükler kendi yaşayışlarında ne kadar iyi örnek olurlarsa, küçüklerin iyiye ve güzele yönelmesi o kadar kolay ve rahat olur.
Güzel örnek olmak ve güzel örnekleri tanıtmak, gençliğe yapılabilecek en büyük hizmetlerden biridir.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin örnek alabilecekleri en mükemmel insan Peygamberimizdir.
Peygamberimizin ahlâkını rahatlıkla kendimize örnek alabiliriz, taklit edebilir, ahlâkımızı güzelleştirebiliriz.
Peygamberimizin ahlâkını ne kadar öğrenirsek, hayatta o kadar başarılı olur ve mükemmele ulaşabiliriz.



HZ MUHAMMEDİN AHLAKI İLE İLGİLİ AYETLER

Hz.Muhammed (sav) alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan en son peygamber ve bütün insanlık için en güzel ahlak örneğidir. Yüce Mevla’mız Kuranı Kerimde onun için şöyle buyurmaktadır.
“ Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin” Kalem Suresi 4
Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, " Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim ” buyurarak net olarak ifade ediyordu.
“Andolsun size bir Peygamber geldi ki sizin sıkıntıya uğramanız onu incitir ve üzer. Çünkü o size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” Tevbe Suresi 128
“ Rasulüm biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” Enbiya Suresi 107
“ Andolsun ki Rasulullah sizin için, Allah’a ve ahıret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir” Ahzab Suresi 21
Alemlere rahmet olarak gönderilen o Yüce Rasul güzel ahlak konusunda şöyle buyurmuştur:
“ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”
“ Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır”
“ Kişi güzel ahlakı ile geceleri ibadetle gündüzleri oruçla geçirenin derecesine yükselir”
“ Su buzu erittiği gibi, güzel ahlakta günahları eritir (yok eder); sirke balı bozduğu gibi kötü ahlakta ameli bozar.”
“ Allah’ım beni güzelleştirdiğin gibi ahlakı mı da güzelleştir”
Hz. Aişe Validemize Hz.Peygamber (sav)’in ahlakı sorulduğu zaman “Siz hiç Kuran okumuyor musunuz. Onun ahlakı kurandı.” cevabını vermiştir.
Kuran ahlakı; Yüce Mevla’mızın Kuranı Kerimde bize bildirdiği, Hz. Peygamber (sav)’inde bizzat yaşayarak örnek olduğu ahlaktır.

GÜZEL AHLAKLA İLGİLİ 40 HADİS

1. “Din, güzel ahlaktır ” [Deylemi] 2. “Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır ” [Hakim] 3. ”Müminlerin iman yönünden en faziletlisi ahlakça en iyi olanıdır ” [Tirmizi] 4. ”Şüphesiz güzel ahlak, güneşin buzu erittiği gibi günahları eritir ” [Harâiti] 5. “Bir insan az ibadet etse de, güzel ahlakı sayesinde en yüksek dereceye kavuşur ” [Taberani] 6. “Yumuşak davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.” [Müslim] 7. “Sadaka, yetmiş şerrin kapısını kapatır” [Taberani] 8. “Geçmiş peygamberlerin, sonraki insanlara ulaşan sözlerinden birisi de şudur: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap’ [Buhari] 9. “Yumuşak huylu kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir” [Tirmizi]10. “İbadetlerin en kolayı, az konuşmak ve iyi huylu olmaktır” [İbni Ebiddünya]11. “Dünyada veya ahirette özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak durmaya çalış!” [Hakim]12. “Kişi, yumuşaklığı, tatlı dili ile, gündüzleri oruç tutanın ve geceleri namaz kılanın derecesine kavuşur” [İ.Hibban]13. “Kızınca, öfkesini yenerek yumuşak davrananı Allahü teâlâ sever” [İsfehani]14. “Güler yüzle selam veren, sadaka verenin sevabına kavuşur” [İbni Ebiddünya]15."Bir kimse Resulullah efendimizden nasihat istedi, “Kızma, sinirlenme” buyurdu Birkaç kere sordu, hepsine de “Kızma, sinirlenme” buyurdu [Buhari]16. “Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki müslüman olasın” [Harâiti]17. “Komşusu kötülüğünden emin olmayan, mümin olamaz” [Buhari]18. “Halkın elindekine göz dikmemek, müminin alametlerindendir” [Dare Kutni]19. “Mümin geçim ehlidir. Arkadaşına rahatlık verir. Münafık ise geçimsizdir, arkadaşına sıkıntı verir” [Dare Kutni]20. “Mümin ülfet eder [iyi geçinir], ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyende hayır yoktur” [Beyhaki]21. “Müminin yanına giren, güzel bir bahçeye girmiş gibi ferahlık duyar” [Deylemi]22. “Mümin lanet etmez, kötülemez, müstehcen konuşmaz ve hayasız olmaz” [Hakim]23. “Mümin arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez. Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir” [Beyhaki]24. “Mümin, koku satan kimse gibidir. Yanında otursan için açılır. Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün. Onun her işi faydalıdır” [Taberani]25. “Mümin akıllı, basiretli, uyanıktır. Her işte Allah’ın rızasını gözetir. Acele etmez, ilim sahibidir, haramlardan kaçar.” [Deylemi]26. “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimsedir” [Buhari]27. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” [Müslim]28. “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” [Beyhaki]29. “Güzel ahlak, büyük günahları, suyun kirleri temizlemesi gibi temizler Kötü ahlak ise, salih amelleri, sirkenin balı bozduğu gibi bozar” [İbn-i Hibban]30. "Allah’a ve ahiret gününe iman eden, misafirine ve komşusuna ikram etsin. Ya hayır söylesin ya da sussun" [Buhari]31. “Güzel ahlak, senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir” [Beyhaki]32. “Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse insanlara kolaylık, yumuşaklık gösterendir” [İ. Ahmed]33. “İmanı en kuvvetli kişi, ahlakı en güzel ve hanımına en yumuşak olandır” [Tirmizi]34. “Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi geçinen güzel ahlak, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini örten hilm” [Nesai]35. “İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur [Nafile] İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Kötü huy, insanı Cehennemin en aşağısına sürükler” [Taberani]36. “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstü bir hediye veremez” [Tirmizi]37. “Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!” [Hakim]38. "Kıyamet günü, müminin terazisinde, güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Allah teâlâ, çirkin konuşan ve ne konuştuğunu bilmeyenlerden nefret eder." [Tirmizî]39. “Sıla-i rahim etmeyen kimse cennete giremez.” [Buhari]40. “Kim bir hayra vesile olursa, ona, hayrı işleyeninki kadar sevap vardır” [Müslim]

 

Devamını Oku
Page 3 of 3
Top