KARAAĞAÇ KÖYÜ
Gediz – Altıntaş karayolunun 12. Kilometresinden doğuya ayrılan 8 kilometrelik dik ve virajlı bir yolla ulaşılan, Gediz’e bağlı orman içi bir köydür. Köy Murat Dağı’nın batı zirvelerinden Asarkaya, Kocakıraç ve Yanıkburun tepelerinin batı yamaçlarındaki düzlükte kurulmuştur.
Çayınçıktığı Deresi ile parçalanmış olan 1500 rakımlı dağın bu bölümü, doğudaki Muratdağı Çayı Vadisi’ne dik olarak iner. Çevresi sık bir orman örtüsü ile kuşatılmış olan köyün temel geçim kaynağını, orman ve maden işçiliği oluşturmaktadır. 50 kadar maden işçisi emeklisinin yaşadığı köyde, tarla ürünleri yetiştirilirken az sayıda da hayvan beslenmektedir.
Karaağaç Köyü, Gediz coğrafyasında iskan görmüş en eski yerleşim alanlarından biridir. Köyün kuzeydoğusundan yükselen, görkemli Asarkaya Tepesi’nde ne amaçla kullanıldığı bilinmeyen sarnıç benzeri bir eski çağ eseri ile güneydeki Ören Yeri’nde ortaya çıkan kimi buluntular bunun en belirgin kanıtıdır. Ören Yeri’nde bulunup bir evin duvarına yerleştirilen ve üzerinde hac kabrtması olan mermer parçasının, Bizans dönemine ait olduğu sanılmaktadır.
Kadoi’nin (Gediz) fethinden sonra, Gediz ve çevresine yerleştirilen Türkmen oymaklarından biri de, şimdiki köyün olduğu düzlüğe yerleştirilmişti. 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde yer alan köy, bu tarihten çok önce, belki de XV. Yüzyılın başlarında kurulmuştu. Aynı tarihlerde köy civarında Emir, Şeyhi ve Emirahur adlarında üç de çiftlik vardı. Osmanlı arşivi belgelerinden anlaşıldığına göre, bu dönemde yerleşim sınırları içindeki bazı emlak ise Mirahor Vakfı’na aitti.
1890 yılında köy halkınca inşa edilen camiye ait bir vakıf şöyledir:
“Gediz Kazası’na tabi Kaarağaç Karyesi’nde vaki, ahali tarafından müceddeten bina ve inşa olunan Cami-i Şerif için Dervişoğlu Recep bin Ali’nin bin kuruş nukut-u vakfı. Şahsiyet kaydı 189/443, tarihi 1306 vesika ve Defter no:590/93-83” Bu cami 1951 yılında yıkılmış ve yerine şimdki cami yapılmıştır.
Köyün doğusunda, yaş bilinmeyen kurumuş ulu bir ardıç ağacının altında Ali Dede’ye güneyinde ise Teke Dede’ye ait olduğu söylenen mezarlar, köyde bir zamanlar var olan bir tekkeye işaret etmektedir.
Karaağaç Köyü 1886 yılına ait salnamede 150 dönüm mera, 20 dönüm bağ bahçe, ve 600 dönüm arazi-i meşruraya (ekilip biçilen arazi) sahip bir çiftlik olarak görülmektedir. Köye 6 kilometre uzaklıkta Çukursazak adlı bir mahalleye sahip olan yerleşimin, 1935 yılında 110 nu erkek, 104 ü kadın olmak üzere 214 nüfusu vardı. Bu sayı 1950 de 260, 1997 de 322, 2000 de 308, 2007 de 269, 2017 de de 203 olmuştur. 1950 den bu yana göç veren köyde bugün, genellikle orta ve üzerindeki yaş grubuna mensup insanlar oturmaktadırlar.
GÜZÜNGÜLÜ KÖYÜ
İlçeye 14 kilometre uzaklıkta kurulmuş Gediz’e bağlı bir köydür. Seyrantaşı Tepesi’nin güney eteklerinde kurulmuştur. Tarım ve hayvancılıkla geçinen köyün, yörede Suyunbaşı diye anılan derenin (Şarlak) sularıyla sulanabilen topraklarında sebze yetiştirilirken, diğer alanlarında hububat ekimi yapılır. Tarımda makineleşmeye geçilmeden önce köyde, kağnı, saban, yaba, tırmık gibi tarım araç ve gereçleri yapılıyordu.
Güzüngülü’nün geçmişine dair kesin bilgiler yoktur. Ancak köy mezarlığı çevresinde yapılan kimi kaçak kazılar ve yakın geçmişte köyde yapılan bir inşaat çalışması sırasında ortaya çıkan haç kabartmalı bir yapı parçası, buranın Roma-Bizans dönemlerinde yerleşim alanı olarak kullanıldığını düşündürmektedir.
Bugünkü köyün, Kadys’in (Gediz) fethinden sonra buraya gelip yerleşen Türkmenler tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Köyün adı 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde yer almamaktadır. Bu durum, Güzüngülü’nün o tarihte henüz kurulmamış olduğunu düşündürse bile, bunun başka nedenlerinin olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Zira o tarihten bu güne Gediz’e bağlı köy sayısı ve köy adları dönemlere göre değişmiş, kimi zaman yeni köyler ortaya çıkarken, kimi köyler ortadan kalkmış, kimileri de birleşmiştir. O bakımdan Güzüngülü’nün ne zaman ve hangi koşullarda kurulduğunu söylemek güçtür.
Yerel kaynaklara göre, köyün adı bir kerametten doğmuştur. Buna göre Gediz’in erenleri her yıl bir başka yerde toplanıp derin sohbetlere dalar ve bu arada kerametlerini de sergilerlermiş. Bu toplantılardan biri de bir sonbahar günü şimdiki Güzüngülü Köyü’nde düzenlenmiş. Sohbet faslı sona erip keramet göstermeye gelince, ev sahibi eren sıkıca yumduğu avucunu açmış ve o anda avucunun ortasından bir gül fidanı yükselmeye ve her dalından gül vermeye başlamış…. Büyük şaşkınlık ve hayranlıkla izlenen bu keramet uzun süre dillerden düşmemiş ve o güne kadar bir başka adla anılan köy de Güzüngülü adıyla anılmaya başlanmış.
Keramet sahibi eren ölünce, köy camisinin güneyinde hazırlanan ahşap bir türbeye gömülmüş ve türbenin doğu duvarının dibine de ululuğu temsil eden bir ardıç ağacı dikilmiş. Ancak bu türbe yakın geçmişte yenisi yapılmak üzere yıkılmıştır. Yaşı bilinmeyen o ardıç ağacı da halen orada, yüzyıllara meydan okurcasına yaşamaya devam etmektedir.
Osmanlı döneminde yapılan cami ile ilgili bir vakıf kaydı şöyledir: “Gediz Kazası’nın Güzüngülü Karyesi’nden bina olunan cami-i şerif için Nizam Osman oğlu Mehmet Ağa’nın iki bin kuruş nukutu vakfı”
Genel Nüfus Sayımları verilerine göre köyün nüfusu 1935 de196, 1950 de 217, 1997 de 254, 2007 de 238 ve 2017 de 188 olmuştur.
GÜRLEK KÖYÜ (Görgil – Gürleyik – Civarıgürlek)
Gürlek Şaphane Dağı’nın sarp ve dik doğu yamaçlarında, kuzey güney doğrultusunda sıralanan köy dizisinin en güneyinde yer alan Gediz’e bağlı köydür.
Dağın Gediz’e bakan bu bölümü, Anadolu karaçamı ve meşe ormanları ile kaplıdır. Daha doğuda ise, meşe palamutlarının kümeler halinde yetiştiği dağın eteklerinden Kocadere akar. Pınarbaşı kaynağından doğan Kocadere Pınarbaşı, Gürlek ve Çeltikçi köylerinin doğusundan geçerek Abide Köyü yakınlarında Gediz Nehri’ne karışır.
Yerleşim yakın zamanlara kadar bağlarıyla ünlüydü. Ancak bugün bu bağlardan geriye hemen hiçbir şey kalmamıştır. Kocadere ile sulanabilen yerlerde iç tüketimine yönelik sebze, diğer alanlarda ise hububat üretimi yapılan yerleşimin kuru fasulyesi ünlüdür.
Gürlek’te Osmanlı döneminden önceki uygarlıklara ait herhangi bir yapı ya da yapı kalıntısı yoktur. Ancak köyün kuzeyindeki tepelerden birinde yöre halkınca Fadime (Fatıma) Anamızın Evi diye anılan iki kademeli bir mağara vardır ki, bu oldukça ilginçtir. Mağaranın ikinci kademesinde bir seki ve bunun üzerinde de elle yapıldığı anlaşılan beşik benzeri bir oyuntu yer almaktadır. Bundan çok daha dikkat çekici olan ise, mağara duvarlarında yer alan üç insan eli izi ile sarnıç olduğu sanılan derin bir oyuktur.
Yaşı epeyce ilerlemiş Gürlekliler, bu el izinin yüzyıllardan beri var olduğunu ve kuyu benzeri oyuğa taş atıldığında, derinlerden su sesi geldiğini anlatmaktadırlar. Bu güne kadar herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmadığından, bu ilginç mekânın sırrı çözülememiştir. Burası belki de tarih öncesi çağlarda kullanılan bir mağara yerleşimiydi ya da daha sonraki çağlara ait bir tapınma alanıydı.
Gürlek’te Osmanlı döneminden önce yerleşim alanı olarak kullanıldığı sanılan, Ören ve Killik’te seramik eşya ve tuğla kırıklarının yanı sıra, Roma dönemine ait olduğu sanılan sikkeler bulunmuştur. Geçmiş yıllarda kaçak kazı yapılan bu yörelerde bazı mezar kalıntılarına da rastlanmıştı.
Osmanlı arşiv belgelerinde Görgil, Gürleyik ya da Civarıgürlek adlarıyla anılan yerleşim bolluk ve verimlilik anlamına gelen bu adını çevresindeki sulak ve bereketli topraklardan almıştır. Köy Kadoi’nin (Gediz) fethinden sonra bu yöreye gelip yerleşen bir Yörük oymağı tarafından, tahminen XIV. Yüzyılların sonları ile XV. Yüzyılın başlarında kurulmuştur. 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu defterinde, köy halkından: “Gürleyik Karyesi Yörükleri Cemaati” diye söz edilmesi de bu savı doğrulamaktadır.
Köyde daha 1521 de bir medrese ile Genç Abdal adına inşa edilmiş bir zaviye bulunuyordu. Bu da, Gürlek’in o dönemde Akçaalan, Kuşu, Gökler gibi Gediz’in önde gelen büyük köylerinden biri olduğunu göstermektedir. Köyde o tarihlerde Piyade Kara Musalar adıyla anılan bir de çiftlik vardı.
1671 yılında Gediz’e gelen ünlü seyyah Evliya Çelebi, Gediz’den Şapmadeni Köyü’ne (Şaphane) giderken, içinden geçtiği Görlik’i şöyle anlatır:
….bu şehrin (Gediz) ileri gelenleri ile vedalaştık. Bize elli kadar atlı arkadaş verdiler. Batı tarafındaki bağlar (Tekmen Bağları) arasından geçerek yüz evli, bağlı-bahçeli, akarsulu, bir camili ve bir tekkeli söz götürmez mamur bir zeamet köyü olan Görlik’i geçtik, andan Üçbaş Köyü’ne vardık.
Gürlek’in kuzeyinde, meşelerle kaplı Erenler Düzlüğü’nde, Osmanlı döneminden kalma üz mezar vardır. Genç Abdal Zaviyesi ile Gürlek Medresesi’nde görev yapan ulemalara ait olduğu sanılan bu mezarlar, kaçak kazı yapan mezar soyguncuları tarafından talan edilmiştir. Erenler Düzlüğü geçmiş yüzyıllarda yörenin önemli ziyaretgâhlarından biriydi ve yağmur duaları da burada yapılıyordu.
Gürlek, Osmanlı döneminde Gediz bezi dokunan üç merkezden biriydi. 1885 yılına ait Kütahya Sancağı Salnamesi’nde buna dair şu ifadeler yer almıştır:
“Gediz’e yarım saat mesafede Akçaalan ve bir saat mesafede Gürlek Karyesi ahalisinden bazıları çulhacılık ile meşgul olup 500 destegahta bez dokunur. Ahalinin dörtte biri bu işle geçinir.”
Bir zamanların gözde mesleklerinin arasında yer alan bez dokumacılığı, geçen yüzyılda terkedilmiş, böylece, Gediz, Akçaalan ve Gürlek’te dokunan Gediz Bezi de unutulup gitmiştir.
1.Dünya Savaşı’na katılan Gürlekli askerden Hüseyin oğlu Osman Hıdıroğullarından Mustafa oğlu Mehmet, Musa oğlu Hüseyin ile Ali oğlu Hasan Çanakkale Cephesi’nde şehit düşmüşlerdi. Gürlek, Kurtuluş savaşı yıllarında Çerkez Ethem Kuvvetleri ile nizami birliklerin çatışmalarına da sahne olmuştu. Çerkez Ethem kendisini takip eden Derviş Bey komutasındaki süvari birliklerinden kurtulabilmek için, Şaphane Dağı’nın sırtlarındaki Gürlek, Pınarbaşı, Ece ve Yelki köyleri çevresinde mevzilenmişti. 22 Ocak 1921 günü kesin bir yenilgiye uğrayan Çerkez Ethem Kuvvetleri, bu çatışmalar sırasında Yelki, Pınarbaşı ve Gürlek’i de yakmıştı.
Yakın zamanlara değin Civarıgürlek adıyla anılan ve daha sonra Gürlek adını alan yerleşim, Osmanlı döneminden bu yana, nüfus büyüklüğü bakımından Gediz’in en büyük köyleri arasında yer almıştır. Nitekim 1935 genel Nüfus Sayımı verilerine göre, 462 si erkek 562 si kadın olmak üzere toplam 1.024 nüfusa sahip olan yerleşim, Akçaalan’dan sonra Gediz’in ikinci büyük köyü durumundaydı. 1950’de 1.244’e çıkan Gürlek’in nüfusu, yaşanan onca göçe karşın 1997’de 2.128’e ulaşmıştı. Ancak 2000’de 53 kişilik bir düşüşle 2.075’e gerileyen nüfus, 2007’ de 686 olarak tespit edilmiş ve son olarak 2017’de 368 e kadar gerilemiştir. Bu da köyün son yıllarda hızla boşaldığını göstermektedir.
1970 Gediz Depremi’nden sonra Gürlek’ten 150 kişi Avrupa’ya işçi olarak gitmişti. Bugünkü hesaplamalara göre, İzmir ve Manisa çevresinde 1.500, Gediz’de ise 1.000 kadar Gürlekli yaşamaktadır.