ERDOĞMUŞ KÖYÜ

  

 

SAZAK KÖYÜ

            Sazak, Şaphane Dağı’nın karaçam ormanları ile kaplı kuzeydoğu sırtlarında kurulan, Eskigediz’e 4, Gediz’e ise 8 kilometre uzaklıkta, Gediz’e bağlı 246 nüfuslu köydür.

            Sazak, “sert rüzgar” anlamına gelen bu adını, Murat ile Şaphane dağları arasında uzanan vadiyi kuşbakışı gören ve kuzey rüzgarlarına açık olan konumundan almıştır. Geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan yerleşim, yakın geçmişe kadar adunu ve yoğurdu ile ünlüydü. Ancak 1970 Depremi’nden sonra tüketim kalıplarında yaşanan hızlı değişim, Sazak odunu ve yoğurduna olan talebi de ortadan kaldırmıştır.

            Türkiye’de 1950’li yıllarda hız kazanmaya başlayan köyden kente göç hareketi, Gediz’in tüm köyleri gibi Sazak’ıda derinden etkilemiştir. 1935 ile 2007 yılları arasında gerçekleştrilen Genel Nüfus Sayımlarına ait veriler de bunu açıkça ortaya koymaktadır. 1935’te 105 i erkek, 122 si kadın olmak üzere toplam 227 olan köyün nüfusu, 1950 de 205, 1997’de 300, 2000’de 274 olmuş, 2007 de 246, 2017 de ise 163 e gerileyerek, neredeyse 82 yıl öncesinden daha düşük seviyeye gerilemiştir.

            Sazak Köyü’nün İlk Çağ’a uzanan uzun bir tarihi geçmişi vardır. Bunun en belirgin kanıtı da, köyün kuzeyindeki Kiremitli Tepe’de bulunan İlk Çağ’a ait yapı elemanlarıdır. Tarlalarda yapılan tarımsal çalışmalar sırasında 30x30x2 ebadında pişmiş tuğla ve seramik eşya kırıklarının çıkmasından dolayı, yöre halkı bu tepeye, “Kiremitli Tepe” adını vermiştir.

            Sazak 1530 da Simav’a bağlı Çengi (Yeşilçay) Nahiyesi’nde bir çiftlikti. Kime ait olduğu bilinmeyen çiftlik, zaman içinde büyümüş ve 1844 yılında 11 haneli ve 55 nüfuslu bir köye dönüşmüştür. O yıllarda köyün 23 koşum, 51 büyükbaş, ve 198 küçük baş hayvanı vardı ve tarım arazilerinin %93’ünde hububat, %3’nde ise sebze ve meyve yetiştiriliyordu.

            Osmanlı döneminde yapılan köy camine ait vakıf metni şöyledir: “Gedüz Kazası kuralarından Sazak nam karyede vaki ashab-ı hayrattan Mehmet bin Mustafa Camii Şerif Vakfı”

            Mustafa oğlu Mehmet Camii, yakın geçmişte yıkılmış ve yerine betonarme bir cami inşa edilmiştir. Köyde Yaren Dede ve Ulupınar Dedesi’ne ait iki mezar vardır. Geçmişin inanç önderlerine ait olduğu sanılan bu iki mezar köyün önemli ziyaretgâhlarıdır.

 

Devamını Oku

  

 

GEDİZ

Gediz kentinin 1970 Gediz Depremi’nde ağır hasara uğramasından sonra kurulan şimdiki kent, 40 yıllık geçmişi olan yeni bir yerleşimdir. Şuan ki yerleşim yeri Bakanlar Kurulu’nun 5 Ağustos 1970 günü aldığı 7-1164 sayılı kararla Eskigediz’in 7 Kilometre güneyinde, Kütahya – Uşak – İzmir karayolu güzergâhında, “Karılar Pazarı” diye anılan yörede kurulmuştur. Batıdan Bardakçı, kuzeyden Gerence dereleri ile parçalanan 730 rakımlı bu tepelik alan, batıdan doğuya doğru alçalarak, Gediz Çayı Vadisi’ne kadar uzanır.

Gediz'in günümüzden 5500 yıl öncesine değin uzanan uzun bir geçmişi vardır.

            Eski Tunç Çağ'da birer küçük beylik olarak kurulan ilk yerleşimler, Hitit İmparatorluğu'nun sona erdiği MÖ. 1200'lerden sonra da varlıklarını sürdürmüşler ve MÖ. 750'lerde Phrygia Devleti'nin egemenliği altına girmişlerdir.

Gediz muhtemelen bu yıllarda, Kutsal Attis adına Kadys adıyla kurulmuştur. Phrygialılar bu arada Ana Tanrıça Kybele'nin adına da Dindymon (Murat Dağı) Dağı'nda bir tapınak inşa ettiler.

Daha sonra sırasıyla Kimmerler, Persler, Büyük İskender İmparatorluğu, Brinya ve Bergama krallıklarının egemenliğine giren Kadys, MÖ. 133'te Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı.

Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Bizans Devleti sınırları içinde kalan Kadys, bu dönemde piskoposluk merkezi olmuştur.

1313'te Umur Bey tarafından feth edilerek Germiyanoğulları Beyliğine bağlanan Kadys, 1390'da Osmanlı Devleti'ne katıldı.

Bu dönemde Gazenferağa Külliyesi, Muratbey Zaviyesi, İsabey Camii ve Sunullah Çelebi Külliyesi gibi anıt yapılarla donatılan ve Gedüs diye anılmaya başlayan kent, 1670'li yıllarda iki bin evli, yirmi camili bir yerleşim halline gelmiş ve belediye 1866 yılında kurulmuştur.

Kurtuluş Savaşı sırasında üç kez Yunan işgaline uğrayan Gediz, 24 Ekim 1920 Kocahan Muharebeleri ile Çerkez Etem İsyanı'na sahne olmuş ve 1 Eylül 1922'de Fahrettin Altay komutasındaki 5. Süravi Kolordusu tarafından kurtarılmıştı.

1875'te büyük bir sel felaketine uğrayan kent, 1918'de meydana gelen Koca Yangın'da tamamen yanmış, 1944 Depremi 13 can almıştı. 1970 Depremi ise 1086 kişinin ölümüne ve binlerce konutun yerle bir olmasına neden olmuştu.

Yaşanan onca felaketin ardından, kent 5 Ağustos 1970'te temeli atılan Yeni Gediz'e nakledildi.

Aradan geçen 39 yıl içinde, sosyo-ekonomik alanda gösterdiği gelişim ve değişimlerle çağdaş bir kent ha-line gelen Gediz, bugün sahip olduğu derin tarihi birikimi ve kültürel değerleriyle, ışıltılı bir geleceğe koşmaktadır.

  

EVLİYA ÇELEBİ GÖZÜNDEN GEDİZ

Gedus adlı Rum kralı yapısıdır. Evvela Germi-yanoğlu Yakup Bey, ondan Yıldırım Han zaptetmiştir. Ka-lesini, Kuyucu Murat Paşa Celali sığınmasın diye yıkmış-tır. Gedüs şehri Germiyan toprağında Kütahya eyaletin-de serbest zeamettir. Birkaç kere Darüssaade Kapı Ağalı-ğına has olmuştur. Hatta zeamet subaşçığıdır. Vali el ko-yamaz. 300 akçe ile şerif kazadır. Kethüda yeri, şeyhü-lislamı, nakibi uleması çoktur. Azmi zade Çelebi bir mü-barek zattır. Murat Ağa zeamet sahibi Beyzade Yusuf Ağa ve Silahtar Sipahi Halifesi Gedüs'lü Mehmet Efendi pederi Mustafa Ağa vilayet ayanındandır.

Gedüs kayalık bir dere içindedir. Otuz yılda bir meşhur cambaz taifesi Gedüs'e gelip kale kayasına ip bağlayıp tepesine çıkan post sahibi pehlivanlar ser çeş-mesi olur. Çoğu parça parça olur. Kale bu derece kayalar üzerinde yükselmektedir. Halk dilinde Cambaz Kalesi derler. Evler birbiri üstünde kat kattır. Yolları iniş yokuş-tur, 2000 toprak örtülü evlerdir. 13 mahalle 20 mihrap-tır. Bütün imaret, han, medrese, mektep ve çeşme-leri Gazenfer Ağa hayratıdır. III.Sultan Murat'ın Kapı ağa-sı imiş. Kagir dükkanları 95'tir. Buradan doğuya doğru üç saat gittik.

Gedüs İlçeleri:

Murat dağı eteğinde bir ilçedir. Suyundan içen bütün ahlat-i galize (vücuttaki zararlı maddeler) dan kurtulur, yüzüne renk gelir. Yedi sekiz kere suyuna giren hararetten eser kalmayıp pamuk gibi olur. Buradan yay-laya çıkıp alabalık zevki ettik. Kiraz mevsiminde etraftan binlerce kişi gelip iys-ü isret (yiyip içme) ederler. Çünkü temmuz ayında Gedüs dere içinde olduğundan havası sıcak ve ağırdır. Bütün Kütahya sularının başı bu Murat dağı yaylasıdır. Gedüs Nehri  de bu dağdan çıkar. Gedüs'ün batısından olan Akdağ'dan gayet lez-zetli bir su kaynar. Gazanfer Ağa bu suyu dağlardan ve bellerden geçirerek büyük paralar sarf edip şehre geti-rip çeşmelere, camilere, havuzlara, hanlara, hamamlara dağıtmıştır. Kütahya'yı meyve bakımından doyuran yer bu-rasıdır. Üzümü, armudu, pamuk bezi, üzüm güfteri meş-hurdur. Halkı esmer renklidir. Nimetleri boldur.

(Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nden)

 

Devamını Oku

  

 

SAZ KÖYÜ

            Gediz-Altıntaş karayolunun 12. Kilometresinden kuzeydoğuya ayrılan 2 kilometrelik bir yola ulaşılan Gediz’e bağlı bir köydür. Sazköy, Murat Dağı’nın kuzeybatı eteklerinde, çevresi kızılçam ormanlarıyla kuşatılmış bir alanda kurulmuştur.

            Adını Abdalcık Deresi vadisi boyunca yetişen saz ve kamışlardan alan yerleşim, geçimini maden işçiliği, taşımacılık, tarım ve hayvancılıktan sağlar.

            Yörede herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmadığından köyün geçmişine dair elde kesin bir bilgi yoktur. Ancak köy sınırları içinde bulunan Bebecik ve Köyyeri mevkilerinin, Roma döneminde birer nekropol alanı olduğu hakkında çevrede yaygın bir inanış vardır. Bu yüzden de bu iki alan, öteden beri mezar soyguncularının hedefi haline gelmiştir. Yakın geçmişte yaşanan iki olay Bebecik ve Köyyeri hakkında anlatılanların doğruluğuna kanıtlar nitelikltedir.

            1935 yılında Bebecik’te yapılan bir tarım çalışması sırasında “ata binmiş asker” heykeli ortaya çıkmış, ancak tarla sahibi “başıma iş açılır” endişesiyle, heykelin üzerini toprakla kapatmıştır.

            2008 de Köyyeri yakınlarında yapılan bir yol genişletmesi sırasında da iki mezar, bu mezarlara ait steller ve kemik parçaları bulunmuştur. Ancak adı geçen bu iki nekropolün hangi yerleşimlere ait olduğu bilinmediği gibi, yakın çevrede bir kent kalıntısı da yoktur.

            Saz Köy’ün adı 1530 tarihli Osmanlı kayıtlarında “Sazada” olarak geçmektedir. Bu da, bu tarihten çok önce, belki de Gediz’in fethinden hemen sonra XIV. Yüzyılda kurulduğunu göstermektedir. Anlatılanlara göre, köyü Madanlar, Köseler, Allar ve Veliler diye anılan dört aile kurmuştur. Günümüzde Köyyeri diye anılan yörede kurulan köy XVII. Yüzyılın başlarında Celali eşkıyasınca defalarca yağmalanmıştır. Celalilerle baş edemeyen halk, kuzeydoğudaki orman içine, şimdiki köyün olduğu yere göç etmek zorunda kalmıştır.

            1892 de yapılan köy camisine ait bir vakıf şöyledir:

            Gediz Kazası kurasından Saz Karyesi ahalisinin müceddeten inşa etmiş oldukları Cami-i Şerif için AbdünNebi Efendi’nin bin kuruş nukut-u vakfı 1892

            Osmanlı döneminde Sazköy’ün inanç önderlerinden biri olduğu sanılan Koyun Dede, kendi adıyla anılan tepede yatmaktadır. Köyün doğu yakasındaki bu tepede yakın zamanlara kadar yağmur duaları yapılır, hayır aşları pişirilirdi.

            Sazköy, Gediz’de linyit kömürünün ilk kez gün ışığına çıkarıldığı yer olarak bilinir. Anlatılanlara bakılırsa, kömür 1920 lerde dere yataklarında ortaya çıkmış ve Gediz’de demirci atölyelerinde deneme amaçlı olarak kullanılmıştır. 1924 yılında yöreye gelen Ali Rıza Kuzucan adlı bir madenci köylülerden dinlediği bu öyküye dayanarak işe koyulmuş ve çok geçmeden de ilk ocak Bebecikte açılmıştır.

            Gediz’in ilk hidro elektrik santrali de Sazköy’de kurulmuştur. Yapımına 1949 da başlanan santral 15 Haziran 1950 de üretime geçmiş ve ilçe elektrikle aydınlanan yerleşimler arasındaki yerini almıştır. Ancak Muratdağı Çayı üzerine inşa edilen bu santralden, gerek sık sık yaşanan su baskınları ve gerekse su azlığından beklenen verim alınamamıştır.

            Çevre yerleşimlerin yararlandığı Sazköy Değirmeni de diğer su değirmenleri gibi teknolojiye yenik düşerek kapanmaktan kurtulamamıştır.

            Yakın zamanlara kadar Saz-Sumaklı adıyla Sazköy’ün bir mahallesi olarak kalan Sumaklı, Sazköy’den ayrılarak köy statüsüne alınmıştır.

            Günümüzde Çayboyu adıyla anılan anılan 25 nüfuslu bir mahalleye sahip olan Sazköy’ün 1935 te 299 olan nüfusu 1950 de 424, 1997 de 587, 2000 de 582, 2007 de 617 ye yükselmiş ancak sonrasında verilen göçlerle 2017 de 400 e düşmüştür.  

            1892’de yapılan köy camii ihtiyacı karşılayamaz olunca 1984 de yıkılmış ve yerine yenisi yapılmıştır.   

 

Devamını Oku

  

SARUHANLAR KÖYÜ

            Gediz’in kuzeybatısında, Şaphane Dağı’nın kuzeydoğu eteklerinde, ormanlarla kaplı dalgalı bir platoda yer alan Gediz’e bağlı köydür.

            Gediz’e 30 kilometre uzaklıktaki yerleşimin temel geçim kaynağı kaşıkçılıktır. Türkiye’nin tahta kaşık üreten birkaç merkezinden biri olan Saruhanlar Köyü’nde hemen herkes birer kaşık ustasıdır. Çeşitli amaçlarda kullanılmak üzere üretilen bu kaşıklar, başta Konya olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinde pazarlanmaktadır. Mutfakta, halk danslarında kullanılan ve turistik amaçlara hizmet eden kaşıkların bir bölümü ham (boyasız) bir bölümü de boyalı ve bezemeli olarak pazarlanmaktadır.

            Bu geleneksel el sanatının Saruhanlar’da yüzyıllardır sürdürülüyor olmasında, elde edilen gelirin yanı sıra, kullanılan doğal malzemelerin köy coğrafyasından kolayca elde edilmesinin de önemli payı vardır. Kaşık yapılan gürgen, Şaphane Dağı’nın doğu yamaçlarından, kullanılan keser, ustura ve eğrinin bilinmesinde kullanılan bileyleme taşı (Kumtaş), yöredeki ocaklardan elde edilmektedir. Ancak son yıllarda kaşıkların pazarlanmasında, Çin malı kaşıkların piyasaya girmesinden kaynaklanan bazı zorluklar yaşanmaya başlamıştır.

            Saruhanlar, kaşıkçılığın yanı sıra, geçmişte yetiştirdiği katırlarla da ünlüydü. Dağdan kesilen gürgenlerin taşınması, elde edilen kaşıkların yakın ve uzak pazarlara götürülmesi gibi ağır işlerde kullanılan katırlar, güçlü, uyanık, dayanıklı ve kanaatkâr olma özellikleri ile tanındığı için tercih ediliyordu. Saruhanlar’ın ünlü katırları Gediz’de söylenip duran “Saruhanlar katırı gibi” deyimine de kaynak oluşturmuştur.

            Köyün tarihine geçmişine dair çok az bilgi vardır. XVI. Yüzyıla ait Osmanlı kayıtlarında yer almayan köyün ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Köyde anlatılagelen bir göç öyküsüne göre, ilk önce bugünkü Soğuksu yöresine yerleşen Türkmenler burada uğradıkları Deli Eşkıya baskınlarından yılarak, güneybatıya, şimdiki köyün yer aldığı dağlık alana kaçmışlardı. Gediz köylerinde sıkça anlatılan bu Deli Eşkıya öyküsünü, XVII. Yüzyılda bu bölgede yaşanan Celali Ayaklanması ile ilişkilendirmek mümkündür. Çünkü anlatılan tüm öykülerin en önemli ortak noktası dağ başlarına, derin vadi içlerine çekilen köylerin hepsinin, daha önce yol kenarlarında olması ve korkusundan kaçılan eşkıyanın “deli” sıfatı ile anılmasıdır.

            Nitekim o tarihlerde Deli Hasan Çetesi bu bölgeyi kasıp kavurmuş ve büyük can ve mal kaybına neden olmuştu. Büyük bir ihtimalle Saruhanlılar’da da yaşanan buydu. Anlatılanlara bakılırsa, Saruhanlar Köyü XVI. Yüzyılın sonlarında kurulmuş ve Tahtacı adıyla anılan Soğuksu’dan ayrılarak dağa sığınan Türkmenlerin kurduğu bu köy “Dağa saranlar” anlamında “Saranlar” diye anılmıştır.

            Gerçekten de Gediz halk dilinde köyün adı bugün bile “Saranlar” biçiminde telaffuz edilmektedir. Ancak gerçek, anlatılan bu öyküde mi gizlidir, yoksa Saruhanlılar’ın Manisa’da Saruhan Bey’in kurduğu beylik halkından olup da buralara mı göçmüşlerdir, bu bilinmiyor. Saruhan Beyliği’nin Germiyan Oğulları’nca korunup gözetildiğini ve köyün bugünkü adını göz önünü alırsak, ikinci seçeneğin daha ağır bastığını söyleyebiliriz.

            Osmanlı döneminde yapılan ancak yapım tarihi ve yaptıranı bilinmeyen köy camisi 20 yıl kadar önce köy konağına dönüştürüldü ve yerine yeni cami inşa edildi.

            Köye İlkokul 1962 de açıldı.

1970 Gediz Depremi’nde birkaç baca yıkılmasının ötesinde herhangi bir hasarın yaşanmadığı köyün nüfusu 57 yıl içinde hemen hemen hiç değişmemiştir.

1950 de 401, 1997 de 419, 2000 de 444, 2007 Genel Nüfus Sayımı verilerine göre 420, 2017 nüfus verilerine göre ise 247 olmuştur. Bu veriler köyün 1950 den beri göç verdiğinin açık bir göstergesidir. Zaten bir zamanlar 205 olan hane sayısı bu gün 100 civarındadır.

Devamını Oku
Page 2 of 23
Top