ERDOĞMUŞ KÖYÜ

  

 

KÖPENEZ KÖYÜ

            Köpenez Gediz’in 35 kilometre kuzeybatısında kuzeyden Hisarcık, güneyden Şaphane ve batıdan Simav ilçeleriyle sınırdaş olan, Şaphane Dağının eteklerinde kurulmuş bir köydür. Bu dağdan doğan Çinge Çayı, köyün hemen doğusundan geçer. Şaphane Dağı’nın bu bölümüne hakim olan yarı nemli orman kuşağı içinde yer alan yerleşimin temel geçim kaynağını, tarım ve hayvancılık oluşturur.

            Kiraz ve cevizi ile ünlü olan yerleşimin gelir getirici diğer ürünleri ise köy çevresinde kendiliğinden yetişen kızılcık ve kestanedir.

            Köpenez, Gediz köyleri içinde geleneksel el sanatları ile uğraşan nadir köylerden biridir. Komşu köy Saruhanlar’da tahta kaşık üretilirken, Köpenez’de de Şaphane Dağından elde edilen gürgen ve meşelerden kazan kepçesi imal edilmektedir.

Köyün geçmişine dair ayrıntılı bilgi yoktur. Ancak köy çevresinde yaptığımız incelemeler sırasında gördüğümüz Kaya Anıtları, bölge tarihinin Phrygialılar dönemine (MÖ. 750-696) değin uzanmış olabileceğini göstermiştir. Gediz coğrafyasında bir benzeri daha olmayan ve yalnızca yöre insanının bildiği bu kültür mirası eserler, köyün kuzeydoğusunda, Güney Çayı’na dik olarak inen yamacın tabanındaki, yerden fışkırıvermiş gibi duran onlarca kaya kütlesinin üstüne işlenmiştir. Hemen her kayanın üzerinde, kademeli olarak oluşturulmuş biri büyük diğeri küçük ikişer oyuntu bulunmaktadır. Bir delikler birbirine bağlı olan bu dikdörtgen planlı oyukların büyük olanının duvarında 15x15 cm ebadında bir niş yer almaktadır. Kayaların değişik noktalarında küçüklü büyüklü  pek çok nişin yer almış olması, mekanı daha da ilginç kılmaktadır. Bir kayanın batı yüzüne oyulan kemerli büyük bir niş, ise ”Buraya bir tanrı heykeli mi yerleştiriliyordu?” sorusunu akla getirmektedir.

Yerel kaynaklar yakın çevrenin bir zamanlar bağlık bahçelik olduğunu ve tarihi mekanın öteden beri Pekmez Kaynatma Yeri olarak bilindiğini söylemektedirler. Kaya anıtlarının sırrını öğrenebilmek için başvurduğumuz Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Taciser SİVAS’ ın, gönderdiğimiz fotoğraflar üzerinden yaptığı değerlendirme, yerel kaynakları doğrular nitelikte olmuştur. Tacıser SİVAS’ın Köpenez’deki Kaya Anıtları’na dair değerlendirmesi özetle şöyledir;

“Köpenez’deki Kaya Yapı’larının bulunduğu mekan, üzüm ezme preslerinin yeraldığı, bağcılıkla ilgili bir işlik olmalı. Bu işlikler uzun yıllar kullanılabiliyor. Bizim bölgede en erken örnekleri şimdilik Friğ dönemine gidiyor. Ana Bizans dönemine kadar kullanılıyorlar. O nedenle resimlere bakarak kesin bir tarihleme vermek zor. Burasını Antik Çağ ve Orta Çağ’da kullanılmış kayaya oyulmuş üzüm ezme preslerinin bulunduğu işlik olarak tanımlamak doğru olacak.”

Antik Çağ, genel kabule göre, tarih çağlarının başlangıcından Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne kadarki zaman dilimini kapsar.

Tacise SİVAS, Köpenez Kaya Anıtları’nın bir benzerinin Eskişehir yakınlarındaki bir Phryg yerleşiminde de var olduğunu söylemektedir. SİVAS’ın burayı tanımlayan bir makalesi yabancı bir dergide yayınlanmıştı. Köpenez Eskişehir’deki Kaya Anıtları karşılaştırıldığında her iki yerin birbirine olan benzerliği açıkça görülebilmektedir. Ayrıca Kaya Anıtları çevresinde bulunan toprak kap ve tuğla kırıkları da buraya yakın yerleşimi işaret etmektedir.

Kadoi’nin (Gediz) fethinden sonra bu yöreye gelip köyü kuran Yörükler, obalrını ilk kez köy çeşmesi yakınlarına kurmuşlardı. Köyün adı 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defterindeki Kütahya Livası yerleşimleri arasında yer almamaktadır.. Ancak aynı kaynağa göre, o tarihte Gediz’de “Kopez” adli bir çiftlik vardı. Köyün adı belki de bu çiftlikten, ya da bir çeşit el dokuması olan “Köpez” den geliyordu.

Köpenez Osmanlı döneminde dramatik bir olaya sahne olmuştur. Uşak Voyvodası Acemoğlu Ahmet Ağa, halka ettiği zulümlerden dolayı görevden alınmış ve yakalanması için de, Candarlızade İznikli Ali Paşa görevlendirilmişti. İdam edileceğini anlayan Acemoğlu, önce Banaz Kalaesi’ne sığınmış, daha sonra da bir yolunu bularak Köpenez’e kaçmıştı. Acemoğlu Ahmet Ağa, burada 1794 yılının Recep ayında, Gediz Voyvadası Nasuhoğlu Nasuh Ağa tarafından yakalanmış ve idam edilmişti.

1945 yılına değin Simav ilçesine bağlı bir köy olan Köpenez, bu tarihte yapılan düzenleme ile Gediz’e bağlanmıştır.

1950 Genel Nüfus Sayımı verilerine göre 418 kişinin yaşadığı köyün nüfusu, 1997’de 317’ye 2000’de 322’ye, 2007 de 226’ya ve 2017 de ise 132 ye düşmüştür. Bu da köyün verdiği göçler nedeniyle boşalmakta olduğunu göstermektedir.

 

Devamını Oku

 

 

KIRAN KÖYÜ

            Adı, tepe bayır anlamına gelen köy, Gediz’in 30 kilometre kuzeybatısında, Şaphane Dağı’nın kuzeydoğusundaki yarı nemli orman kuşağı içinde yer alan Dışkapı Tepe ile Söğütlütaş Tepe’nin Kocaçay Vadisi’ne inen dik yamaçları üzerine kurulmuştur.

            Batıdaki Kıranköy Yaylası, Gediz coğrafyasında Köpenez Köyü’nden sonra kestane yetişen ikinci yerdir. Sayıları 500’ü bulan kestane ağaçlarının 800-900 yaşında oldukları ileri sürülmüştür. Bu yaylada ayrıca geniş alanlara yayılmış, çok sayıda kendiliğinden yetişmiş kızılcık ağacı bulunmaktadır.

            Tarım ve hayvancılıkla geçinen köyün en önemli gelir kaynağını meyvecilik oluşturmaktadır. Kızılcık ve kestanenin yanında, Kocaçay Vadisi boyunca uzanan bağlarda da kiraz, elma, ceviz ve armut yetiştirilmektedir. Yörede kirazı ile ünlenen köy, yetiştirdiği Napolyon ve Kütahya cinsi kirazlarını birkaç yıldır Avrupa’ya ihraç etmektedir.

            Köyün Saz ve Kayadibi adlı iki de mahallesi vardır. Yerleşime 4 kilometre uzaklıktaki 10 haneli Saz Mahallesi’nde 25, 7 kilometre uzaklıktaki 5 haneli Kayadibi Mahallesi’nde ise 20 kişi yaşamaktadır. 250 evden oluşan yerleşim, 1950 den bu yanan verdiği göçlerle büyük nüfus kaybına uğramıştır. 1950’de 530 olan köyün nüfusu 1997 de 352, 2000 de 391, 2007 de 294, 2017 de ise 236 olmuştur. 

            Köyün geçmişine dair yeterli bilgi olmasa da, köy mezarlığı yakınlarında ortaya çıkan kerpiç duvarlı mezarlar, buranın eski çağlarda da yerleşim alanı seçildiğini göstermektedir.

            Köyün Kadoi’nin (Gediz) fethinden sonra muhtemelen XVI. Yüzyılın sonunda ya da XV. Yüzyılın başlarında kurulduğu sanılmaktadır. Zira yerleşim 1530 da Simav Kazası’nın Çenge (Yeşilçay) Nahiyesi’ne bağlı bir köydü.

            O dönemden kalma iki mezar köyde yüzyıllar boyu önemli birer ziyaretgâh olarak bilinip korunmuştur. İki inanç önderine ait olduğu sanılan mezarlardan biri Kestanelik’teki ulu bir meşe ağacının altında, diğeri ise bu mezarın biraz daha batısındadır. Yerel kaynaklara göre bu mezarlarda Yaren Dede ve Kız Yaren Dede yatmaktadır.

            Osmanlı döneminde inşa edilen köy camisine ait vakıf şöyledir; “Simav Kazası’na tabi Çenge Nahiyesi kurasından Kıran Kriyesi’nde kain Cami-i Şerif için Dalyancı Mustafa’nın bin kuruş nukut-u vakfı”      Bu cami 1970 Gediz Depremi’nde yıkılınca yerine 2005 yılında şimdiki betonarme cami inşa edilmiştir.

Köy 1945 yılında yapılan bir düzenlemeyle Gediz’e bağlanmıştır.

 

Devamını Oku

 

 

KAYACIK KÖYÜ

            Kayacık Gediz’e bağlı bağlı bir köyün adıdır. Köy ilçenin 17 kilometre kuzeydoğusunda, hilal biçiminde sıralanmış Katrançukuru, Dallıburun, Sivritepe ve Karaardıç tepelerinin arasından akan Cehennem Deresi’nin kuzey yakasında kurulmuştur.

            Üç yandan çam ve meşelerle kaplı tepelerle kuşatılmış olan köyün batısında ise, geniş bir düzlük halinde uzanan Arpa Deresi Vadisi yer alır.

            Geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan köyün bir diğer gelir kaynağı da maden işçiliğidir. Köyde halen 25 kadar maden işçisi emeklisi varken, 15 maden işçisi de Aydın ve Soma’daki ocaklarda çalışmaktadır. Hayvancılığın yeterli düzeyde olmadığı köyde, iç tüketime yönelik olarak tarla bitkileri ile sebze üretimi yapılmaktadır.

            Adını yakın çevresindeki kayalıklardan alan köy, muhtemelen Kadoi’nin (Gediz) fethinden sonra bu bölgeye gelen bir Türkmen obası tarafından kurulmuştur. 1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defterin’de yer alan köyün XIV. Yüzyılın sonlarında, ya da XV. Yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. 1909 yılında inşa edilen köy camisine ait bir vakıf şöyledir: “Gediz Kazası’nın Kayacık Kayesi’nde müceddeten bina olunan Mescid-i Şerif için ahali-i karyeden Hacı Ali bin Süleyman’ın 1325, Defter No:599/177-120”

            Bu cami 1961 yılında yıkılmış ve yerine şimdiki cami yapılmıştır.

            Köy 1950 de itibaren verdiği göçlerle bugün neredeyse boşalma noktasına gelmiştir. Nitekim 1935 yılında 146 sı erkek 162 si kadın olmak üzere 308 kişinin yaşadığı köyde, 2006 da 185, 2000 de 211, 2009 da 172 kişinin yaşadığı köyde 2017 yılında ise 110 kişi yaşamaktaydı.

 

Devamını Oku

 

 

KAYA KÖYÜ

            Gediz’in kuzeybatısında, Gediz-Hisacık karayolunun 17. Kilometresinde yer alan köydür. Yerleşim Şaphane Dağı’nın Emet (Kocaçay) Çayı’nı oluşturan Seyrek, Bakıroluk ve Adırnaz dereleri ile parçalanan kuzeydoğu sırtlarının doğusunda uzanan 955 rakımlı düzlükte kurulmuştur.

            Nemli ve yarı nemli ormanlarla kaplı Şaphane Dağı’nın bu bölümü, kaynakları bakımından çok zengindir. Yerleşimin 5 kilometre güneydoğusundaki Pınarbaşı mevkiinden çıkan Saz Suyu ile yerleşimin 1,5 kilometre doğusundan çıkan Çakalsuyu dereleri, batıdan akan Emet Çayı’na dökülür.

            Su kaynaklarının zenginliği ve ulaşım kolaylığı, geçimini büyük ölçüde tarımdan sağlayan beldeye önemli avantajlar sağlamıştır. Özellikle yüksek verimli vadi tabanındaki düzlüklerde sulu tarım uygulamasına geçilen beldede, Köy Hizmetleri Kurumu’nun verilerine göre, 682 hektar 1. Sınıf sulanabilir arazi bulunmaktadır. Vişne ve kiraz üretiminden büyük gelir elde edilen köyde, mısır, şeker pancarı ve sebze üretimi de yapılmaktadır.

Kurulduğu alanın ulaşım ile savunmaya elverişli olması ve su kaynaklarına olan yakınlığı, Kayaköy’ün geçmiş yüzyıllarda da yerleşme yeri olarak seçilmesinde önemli rol oynamıştır. Bunun en belirgin kanıtı da, şimdiki yerleşimin kuzeyinden başlayıp, güney batısına kadar uzanan geniş alana yayılmış gibi görülen bir kente ait kalıntılardır.  Bölgenin bir zamanlar yerleşme yeri olarak kullanıldığını gösteren bu maddi kültürel varlıkların en önde gelenleri, hamam olduğu söylenen bir yapının 1,5 metre yüksekliğindeki güney ve batı duvarları ile onun birkaç yüz metre güneyinde, kuzey-güney doğrultusunda uzanan ve yaklaşık 2 metre yüksekliğinde, 100 metre uzunluğunda kesme taşlardan örülmüş bir duvardır. Yerel kaynaklara göre bu duvar, kenti su baskınlarından korumak amacıyla yapılmıştır. Ören yerinde bunların dışında çok sayıda kesme taş, tuğla ve mermer kırığı gibi yapı elemanları da çevreye dağılmış halde durmaktadır. Bu güne kadar arkeolojik bir çalışma yapılmadığından hangi yüzyıla ait olduğu bilinmeyen Antik Çağ kentinin mezarlığı ise, ören yerinin güneyinde Kayabaşı diye anılan yerlerdir. Mezarlar kaya zemini doğu-batı yönünde oyularak inşa edilmiş ve üstü çevrede bol bulunan kayrak taşlarıyla kapatılmıştır. Çoktan yağmalanmış olan mezarlar, kaçak yapılan kazılar sırasında da zarar görmüştür.

1530 tarihli Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde Simav’ın Çenge (Yeşilçay) nahiyesine bağlı bir köy olarak geçen yerleşim, büyük olasılıkla bu tarihten çok önce, belki de XV. Yüzyılın başlarında kurulmuştu. Yerel kaynaklara göre köy, Beyoğulları adıyla anılan Karakeçili Yörüklerinden bir oymak tarafından kurulmuştur. Geçimlerini hayvancılıktan sağlayan Beyoğulları, obalarını şimdiki yerleşimin güneybatısındaki Cevizliyayla’ya kurmuşlardı. Ancak obanın sık sık sel baskınlarına uğraması üzerine çaresi kalan halkın büyük bölümü, Ulukaya mevkine taşınmak zorunda kalmıştır.

Adını yakın çevredeki Ulukaya, Şemsen Kayası ve Kayabaşı kayalarından alan yerleşim, çevreden aldığı göçlerle günden güne gelişip büyürken, Cevizliyayla’da kalanlar geleneksel yaşam biçimlerini 1900’lü yıllara kadar sürdürmüşlerdir.

Osmanlı arşiv belgelerine göre XVI. Yüzyılda Bazdar adıyla anılan bir çiftliğe sahip olan Kayaköy’de yapım tarihi bilinmeyen ancak Kocabey namı ile anılan bir hayırseverin inşa ettirdiği bir cami vardı. Camiye ait vakıf şöledir;“Simav Kazası’na tabi Çenge Nahiyesi kurasından Kaya Karyesi’nde Kocabey Camii Vakfı”

XIX. yüzyılda Ahmet Çavuş’un önderliğinde kurulan Kaya Medresesi ise yörenin en önemli ilim yuvalarından biri olarak hatırlanır. Hicri 1317’de (1899) müderrisliğini Osman Efendi’nin yürüttüğü medresede 48 öğrenci okuyordu. Osman Efendi’nin ölümünden sonra medresenin başına oğlu Abdullah Efendi geçmiştir. Gediz ve çevresinde Kayaköylü Abdullah Efendi diye anılan bu değerli veli, 1962 yılanda vefat etmişti.

30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da, Türk Ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğrayan Yunan Ordusu, binlerce ölüsünü savaş alanında bırakarak geri çekilmeye başlamıştı. Düşman işgali altındaki Gediz, 1 Eylül Cuma günü kurtarılmış, ancak çekilmeye çalışan 15. Yunan Tümeni, İzmir’e ulaşabilmek için Gediz yoluna girmişti. Bunun üzerine İbrahim Efe ve Gedizli gönüllüler Derbent’te tertibat almış, bunu haber alan Yunan komutanı, 3 Eylül günü Yeşilova, Kayaköy, Çatak, Alınviran yolu ile hareket ederek saat 8;00 de Yunusların 4 kilometre batısında 61. Tümenle çatışmaya girmişti. Yunan Tümeni’ni izleyen 159. Alay Takip Müfrezesi saat 11;00 de Kayaköy’e varmış ve buradaki süvari takımı, alaya katılmıştı. Müfreze Yeşilçay, Çatak yolu ile 4 Eylül’de Taşlığa ulaşmış, ancak Yunan Tümeni aynı gün Simav’a girmişti.

Kayaköy 1945 yılında yapılan idari bir düzenlemeyle Gediz’e bağlandı. O yıllarda ilçe merkezini elektrikle aydınlatmak üzere harekete geçen Gediz Belediyesi, Sazköy yakınlarında Muratdağı Çayı üzerinde kurduğu bir hidroelektrik santralini uzun uğraşlardan sonra 1950’ de faaliyete geçirdi. Ancak santralin istikralı olarak çalışamayacağı kısa sürede anlaşıldı. Uşak, Gediz, Simav ve Şaphane belediyeleri bölgenin enerji ihtiyacını karşılayacak yeni bir santralin, Kayaköy’deki Pınarbaşı Deresi üzerine kurulması konusunda anlaştılar. 1952’de başlayan çalışmalar 1956 yılında tamamlandı ve Kayaköy Hidroelektrik Santrali 1960 yılında üretime başladı.

1970 Gediz Depremi’nde tamamen yıkılan köy, tarihinin bu en büyük felaketinde 85 insanını yitirmiştir. Yapılan jeolojik araştırmaların sonunda, yerleşim yerinin şimdiki yerine taşınmasına karar verilmiş ve halk harabe haline gelen eski köylerini terk ederek, yeni baştan inşa edilen 300 haneli yerleşime taşınmıştır.

Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet adlı iki mahalleden oluşan beldede 2010 yılı itibari ile 571 konut, iki kahvehane ve 2 bakkalın yanı sıra birer tane de ber ber , sobacı, TV tamircisi, ekmek fırını ve doğrama atölyesi gibi işyerleri bulunmaktadır.

Yerleşimde 1950 yılında 787 kişi yaşarken, bu sayı 1997’de 2446’ya yükselmiş ve köy belde olmaya hak kazanmıştı. 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımında 2878 olarak belirlenen beldenin nüfusu, yedi yıl sonra 2007’de %82.2 lik bir azalma göstererek 511’e gerilemiştir ki, bu ilginçtir. 2009 da köyde 290 nı erkek 309 u kadın olmak üzere 599 kişinin yaşıdığı belirlenmiştir. 2014 de 446 olan köyün nüfusu en son 2017 de 403 e düşmütür.

6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile nüfusu 2 binin altında bulunan  belediyeler kapsamına giren Kayaköy belde belediyesi iken 2014 yılı Mart ayında yapılan seçimler ile tekrar  köye dönüştü. Böylece Kayaköy 1997 de kazandığı belde belediyeliğini 2014 de kaybetmiştir.

 

Devamını Oku
Page 4 of 12
Top